Okumayı öğreneli bir kaç yıl olmuşken kuzenim kardeşime ve bana birer kitap hediye etti. Hediye olarak aldığımız ilk kitaplar... (Sanırım benim için sondu. Kitaplar hakkındaki kahrolası çok bilmişliğim ve müşkülpesentliğim sonucu böyle bir hediye almaya cesaret eden olmadı ne yazık ki.) Kardeşimin kitabı "Küçük Prens" ti benimki ise "Pollyanna". İlk iş hediye paketleriyle kitaplarımızı kapladık. (O devir kitap köy yerinde nadir bulunur nesnelerdendi. Güvende olmalarını sağlamalıydık.) Sonra okumaya başladık. Küçük zihinlerimizi bu iki kitap şekillendirdi. Ben bir Pollyanna oldum, kardeşim bir Küçük Prens; o herkesi ve her şeyi sevdi, ben her şeyi olumladım, çapraşık dişlerime (daha sonra da diş tellerime) rağmen durmadan güldüm. Bir süre sonra kardeşim büyüdü. Prensliğini kaybetti. Pollyanna oluş ise benim peşimi hiç bırakmadı. Zaman zaman " Seni küçük yalancı bırak artık peşimi!" diye isyan ettiğim vakidir. Ama her şeye rağmen iyiliğe olan inancı perçinleyen bu kitap müstakbel yavrularıma on yaşına gelmeden okutacaklarım listesinde ön sıralardaki yerini koruyor.