Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri

Sandor Ferenczi

Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri Gönderileri

Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri kitaplarını, Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri sözleri ve alıntılarını, Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri yazarlarını, Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cinsel boşalma sırasında ve hemen sonra eşlerin organlarında daralma görülür. Hatta tüm bilinçlerini yetirirler.
Cinsel süreci eğer bu ¨biyoanalitik¨ açı altında düşüncek olursak, ödip arzusunun, yani anneyle birleşme arzusunun, nevrozlu insanlarda neden düzenli bir biçimde her zaman ortaya çıktığını anlayabiliriz. Ödüp arzusu, insanları doğum öncesi keyfini çıkardığı rahat duruma geri iten çok genel biyolojik bir eğitimin psikolojik anlatımıdır.
Reklam
Cinsel birleşmenin, penisin girişinden boşalmaya değin olan giriş bu varsayımı destekler görünüyor. Cinsel birleşmenin en son evresi olan sprema akışının bir üretral süreç olduğu tartışma götürmez. Boşalma kanalı yalnızca sidikle ortak değildir, ayrıca her iki boşalmada da sıvı akışını uyandıran bir basınç artışına yol açar.
Cinsel birleşmede küçük rahatsızlıkların, dışkı salmayla ilişkili olduğunu sık sık saptadığımı daha önce ayıca belirtmiştim. Birçok erkek cinsel birleşme öncesi ayakyoluna gitme gereksinimi duyar; Sinirsel kökenli büyük bağırsak bozuklukları, cinselliğe bağlı ruhsal engeller analiz yardımıyla ortaya çıkarılınca düzelirler.
Ve Freud'a göre düşünme organının işlevi nedir? En az enerji harcamayla eyleme girişme mi? Peki ya dikkat? Kaydedici organ için duyu organlarının yardımıyla dış dünyanın istemli ve dönümlü olarak incelenmesi, dış uyarıları bilince yalnız küçük miktarlarda ve deneyimsel olarak aktarmaktan ibarettir. Düşünme organı ile görme organının her ikisi de gerçeklik işlevinin, bencil gerçekliğin olduğu kadar, erotik gerçekliğin işlevinin hizmetindedirler.
Freud’ün en son araş­tırmalarına göre “erkeklik kompleksi” birçok kadın nevro­zunun çekirdeğini oluşturmaktadır ve cinsel soğukluğun ço­ğuna bunlar yol açmaktadır. Ben bir şey daha eklemeye kal­kışacağım, şöyle ki, bu yalnız çocuklukta yer alan cinsel farklılaşma dönemine değil, ayrıca yaşamsal ortamın kuru­ması sırasında yer alan cinsel farklılaşma için verilen sava­şın dönemine de geri dönüştür. Birçok nevrotik kadın, er­kek yaratılmadıkları olgusuyla barışmadıkları sürece, kendi hastalıklarından da vazgeçemezler. Benzer biçimde nevrozlu erkekler de, ödipsel durumun verdiği eksik çözümü ancak analiz sırasında daha mutlu bir evrimle kazanırlar.
Reklam
İki cinsten hangisinin daha üstün ol­duğu. Öyle sanıyorum ki bu soru, bir psikanalizciden bir tek yanıt alamaz. Kadın organının daha çok farklılaştığını söylemiştim, ama buna başka bir şey daha eklenebilir: Daha çok evrimleşmiştir. Kadının doğuştan sahip olduğu akıllılık ve iyilik, erkeğinkinden üstündür. (Ahlaksal) duyguda ve (estetik) duyarlılıkta kadın daha ince bir varlıktır ve daha sağduyulu olduğunu gösterir; bununla birlikte erkek, belki de daha belirgin olan kendi ilkelliğine karşı koruyucu önlem olarak mantığın, etiğin ve estetiğin güçlü yasalarını yaratır­ken, kadın fazla önemsenmeyen kendi öz değerinin bilincin­deydi. Ama ben yine de kadının organik uyumunun, erke­ğin psikolojik uyumundan daha az hayranlığa değer olmadı­ğını düşünüyorum.
Cinsel birleşme, bizim varsayımımıza göre özünde bireyin dayanılmaz bir gerilimden kurtulmasından ve bununla eş­ zamanlı olarak anaya ve tüm anaların anası denize geri dö­nüş güdüsünün doyumundan başka bir şey değildir.
Kuraklık fe­laketinden sonra, hayvan ilk kez yitirdiği su yaşamının yeri­ne koyacak bir yer aramak zorunda kalınca, başka bir hay­vanın vücudunun içine girme, diğer bir deyişle, onunla bir­leşme eğilimi ortaya çıkmıştır. İlkel olarak belki de bu “her­ kesin herkese karşı savaşımı”ydı; bununla birlikte, daha güçlü olan erkek (daha sonra açıklayacağım gibi bu rolü oy­namak için daha ilk başta böyle donatıldı), sonunda karşıtı­nın boşaltım deliğine girmeyi başardı, dahası, birleşmeye yarasın diye bir kanal açtı; sonra dişi kendi vücuduyla bu duruma uydu.
Eril organın, dişil organ içinde sürtünmeye iten istek tüm organizmadan gelen gerilimlerin, cinsel organda kaşıntı bi­çiminde toplandığı kanısını onaylıyor. Daha sonra bu kaşın­tı, bir çeşit kazıma eylemiyle geçer. Bu kazıma edimini, au- totomi eğiliminden gelen bir ilkel kalıntı olarak varsayabili­riz, diğer bir deyişle, kaşınan organı sadece tırnaklarıyla sö­küp çıkarma girişiminin bir kalıntısıdır. Gerçek bu kaşıntı, vücudun o kısmının kanı uyarılıncaya değin kazındıktan sonra, yani bu doku kısmı gerçekten yerinden söküldükten sonra ancak kaşıntı durur. Şiddetli bir duyguyla başlayan di­kilme, sürtünme ve boşalma, belki de, autotomik bir süreç oluşturur ve tüm organı söküp atma ereğiyle başlar, sonra sürtünmeyle yetinir ve spermanın boşalmasıyla söner. Baş­langıçta olanlar sürecin (Ben ve beden) doğal olarak sadece bir kısmını karakterize eder; aynı süreç tohum açısından, di­ğer bir deyişle libido açısından şiddetin azalması ve ana kar­nına geri dönüş arzusuna denk düşer.
106 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.