İnsanın içi boşluklarla dolu. Küçük odacıklarçekmeceler(kilitli-sakın!) bölmeler geniş serin teraslar güneş görmeyen çekme katlar gömme dolaplar uyuma odaları sonu gelmez uzunlukta, karşılıklı iki duvarı sayısız portreyle kaplı karanlık dehlizler tekinsiz galeriler ve içlerinde korkunç tarifi kabil olmayan sıvıların akıp durduğu bükülgen borularla dolu insanın içi. Yine de bunlar tek tek tamamlanabilir. Fakat en kötüsü insan başı, içinde boşluk kelimesini taşıyor, bu asla doldurulamaz bir şey. Ne yapılabilir? En doğrusu bu kelimeyi unutmaktır. Ama bu nasıl olabilir? Unutması gerektiğini bildiği bir şeyi nasıl unutur insan? Öyleyse içini tamamlayamaz, ondan hep bir şeyler eksik olacak, hep bir yerleri boş kalacaktır.
...ve Resul de yürümüştü, izle doluydu hayatı ve pek çok izler bırakmıştı. Ama böyle olmasın isterdi. Hiçbir kum zerresini oynatmamış, hiçbir suyu bulandırmamış olmak isterdi...
Ben yaşamak için yapılmamış olabilirim ama bedenim bunun için yapılmış. Kendini sürdürmek için durmadan diğer canlıları çiğneyip yutuyor, onları kıvamlı dışkıya dönüştürüp dışarı atıyor, çok başarılı bu işlemleri gerçekleştirmekte, bana hiç ihtiyaç duymuyor.
.
.
İtiraf etmeliyim ki bedenimden ve onun sonu gelmez işlevlerinden ve bu işlevleri gerçekleştirirken bana karşı takındığı bağımsız ve sorumsuz tavırdan sıkıldım. Onsuz yaşamımı nasıl sürdüreceğimi hiç düşünmedim değil. Ama öfkeyle anlıyorum ki, bunu düşünmek için bile onun bir bölümüne, bir başa ihtiyacım var. Çaresizim.
Ve beni dışarıda, her yandan üstüme saldıran bir dünya karşılayacak. Her yandan görüntüler sesler kokular hızla gelip bedenime saplanacak. Daha evden sokakla biten küçük bahçeye adımımı atar atmaz bu kımıltı dolu, durmadan sesler çıkaran, kokular salgılayan dünyayla çaresizce karşı karşıya kalacağım. Bu sesler görüntüler kokular sağanağının içinde hangilerinin benimle ilgili olduğuna karar vermek, benimle ilgili olanlar karşısında hangi tavrı takınacağımı seçmek, seçtiğim tavrın gereğini yapmak, yaptığım şeyin sonuçlarını görmek, bununla ilgili bir değerlendirmede bulunmak ve bunları biteviye tekrarlamak durumundayım.
Gözlerimi kapatıp beklersem hayallere kapılıyorum. Yaşamaktan yorulunca dolu uykulara dalıyor ve yine görmeye devam ediyorum. Görmekten kurtulamıyorum.
Duymak ne kadar yorucu, sürekli ve bütün sürekli tekrarlanan şeylere yapışmış o bıktırıcılıkla insanı canından bezdiriyor. Ancak insan sesler karşısında çaresiz. Ne yapacağını bilemiyor.
Durmadan değişen bir dünya içinde bu değişime uyum sağlamaya çalışacağım. Uyum sağladığımı sandığım her an yaşam yeniden değişmiş olacak. Her şey yeniden kurulmuş bulunacak. Ve kurulan her şey muhakkak yıkılacak. Ve bu bitmeyecek. Böylece yaşama asla yetişemeyeceğim. Varlğım sonsuz bir çabalamaya boğuşmaktan ibaret olacak. Durmadan acıyacak. Bütün bunlardan kaçınmam mümkün olmayacak...
Her ağaç bir yerini bulmuşluktur. Bir ağacın yerini terk ettiği, bırakıp gittiği görülmemiştir. Ondaki o kendinden emin olmak duygusunu gıpta ediyorum.
Acı: Acı çeken beden değil sanki, bu arsız bu her şeye karışan her şeyi karıştıran becerebilirmiş gibi her şeyi anlamaya çalışan bilinç. Gövdeden kurtulmak mümkün, bilinçten kurtulmak değil. Beden durdurulabiliyor. Kalp hariç, o hariç.