1965'te Amasya'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. Üniversiteyi politik nedenlerle bırakmak zorunda kaldı. Yine aynı nedenlerle 10 yıl cezaevinde kaldı.
2004'te şiir ile edebiyata başladı. Daha çok Resul romanıyla tanındı. İstanbul Telif Ofisi ve Gümüşlük Akademisi'nin verdiği Edebiyat Bursu'nu alan ilk kişi oldu. Evli ve bir çocuk babası olan Kıran halen İstanbul'da yaşıyor.
yeryüzünün çay molası bile olmayan anlamlandırma işçisi olarak karşılıksız ve beklentisiz, başına gelen bütün bu hayat denen şeye maruz kalarak ömrünü tamamlıyor.
“En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.”
(Cioran)
Benim için zor bir kitap oldu Dağ Yolunda Karanlık Birikiyor. Ayfer Tunç bir radyo programında anlatmıştı. Suzan Defter ilk yayımlandığında birçok kişi kitabın yanlış basıldığını düşünerek kitabı yayınevine geri getirmiş. Hatta İlhan Berk, Suzan Defter dergide ilk
Ah benim hemşehrim. Seni de mi delirttiler. Hoş geldin o halde aramıza. Yaşasın delilik.
Okuduğum ikinci Hüseyin Kıran kitabı. Çıta yükseliyor. Tavsiye üzerine almıştım. Sanırım en beğenilen kitaplarındanmış.
Bol metafor içeriyor. Neyi düşünmek istiyorsanız onu bulabilirsiniz. Neyseniz o olabilirsiniz okurken. Hangi taraftasınız? Deliler ülkesi mi? Normal geçinenler Dünya'sı mı? Ki bence yazarın amacı da buydu. Çünkü var olan Dünya'ya uyumsuz bir bireyin kendi dünyasını kendi varoluşunu kendi sınırsızlığını ve sonsuzluğunu yaratma çabasını okuyacaksınız. Ah hayır sakin olun. İzin vermeyecekler. İlaçlarla, telkinlerle sizi 'normalleştirmeye' çalışacaklar. Kendiniz olmanızı istemeyecekler.
Siz de yaşıyorsunuz değil mi? Uzun bir otobüs yolculuğunda kenar lambalarının yola vuran gölgelerinin üzerinden geçen tekerlek ile sanki ip atlıyormuş hissini yaşarken, rüyalara dalmadan önce tavana bakarken bir yabancı şehirdeki otel odasında ki eğer fakir değilseniz... Hayaller kuruyorsunuz, neyi değiştirebilirim diye. Ama o sesi duyuyorsunuz sonra.
"Ruhi Bey, ( Ali Bey, Ceylan Hanım, ...) uyanın artık, kendinize gelme vakti. Sonsuza kadar böyle gerçeklerden kaçamazsınız. Gerçekler gerçekten inatçı şeylerdir, siz bunu bilecek insansınız."
Hayır bilmiyorum. Bildiğim tek şey hayatımın içine ettiğiniz.
Ayrıntı yayınlarından zamanında topluca yaptığım alışverişten kalma, senelerdir bekleyen kitaplardan biriydi. Okuduğum tarihi/siyasi kitaptan sıyrılıp ufak bir nefes alıp, elimde bekleyen kitaplardan birini daha bitirmenin vereceği vicdani rahatlama duygusu için bir anlık gazla okumuş bulundum. Okudum ama ne okudum?
Cinayet var, tamam,
Tecavüz var, tamam,
Toplumun dışladığı insan var, tamam,
Sapık ve kötü insanlar var, tamam...
Böylece yeraltı edebiyatı için gerekli koşullar oluşmuş mu oluyor? Yeraltı edebiyatı salt duymak istemediğimiz, bilmek istemediğimiz gerçeklerin anlatımı mıdır sadece? Bir fikir, bir düşünce, bir konu, bir sonuç ya da ne bileyim bir şeyler anlatırken bir şeyler söylemez mi hiç?
Kitap bittiğinde bende hiçbir şey kalmadı. Arka kapağı tekrar okuyup değerlendirdiğimde: şiirsel bir anlatım göremedim. Anlam ilk elde açık edilmediği gibi kitap bittiğinde de açık edilmiyor. Ya da muhtemelen ben göremedim. Çarpıcı bir roman mı? Benim için kesinlikle değildi.
Velhasıl alangerli, karmaşık anlatımları seven, çağrışım ve sembole meraklı, kendini açık etmeyen kitapları çözmeyi seven bir okur kardeşimiz ola ki okuyup mevzuyu çözerse lütfen beni de bilgilendirsin.
Keyifli okumalar dilerim...