Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Risale Okumaları 2 - Büyük Buluşma

Metin Karabaşoğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
..bütün peygamberler manen en büyük terakkilerini, maddeten musibetin en ağırı üzerlerine çökmüşken tecrübe etmişlerdir.. ...yaratılmış olanların aczini anladığı ölçüde Yaratanın kudretini tanıyan insan, musibet hengâmında tam da bunu tecrübe etmektedir..
Risale-i Nur gibi bir eseri okumak, elbette başlı başına bir huzur, bir sekinet ve ibadet halini yaşamaya sebeptir.. Ancak onu anlamak "teenni ile mütalaa" gerektirmektedir.. Teenni ile mütalaa, yani kalben yönelmenin yanısıra, fikren yoğunlaşma, zihnen meşgul olma, muhakeme etme...
Reklam
Kemal, buydu işte..zıtların, bize zıt görünenlerin buluşması idi.. Hem Zülcelâl, hem de Zülcemal idi Rabbimiz.. Mutlak anlamda celâl sahibi olarak mutlak anlamda cemal sahibi olmasıyla gösteriyordu kemalini.. Cebbar ve Kahhar bir Yaratıcı olarak, Rahmân ve Rahîm de olmasıyla; Azîz ve Kadîr olmakla birlikte, Kerîm ve Muhsin olmasıyla gösteriyordu..
Ölüden diri, geceden gündüz çıkaran, seyyieyi haseneye çevirmeye de muktedir olan Zât-ı Zülcelâl'in; ölü ve karanlık hallerden diri ve aydınlık sonuçlar çıkardığının bir dizi örneğini sunuyor Asr-ı Saadet..
İnsan, her bir alemi görecek, her bir şeyi düşünecek, her bir lezzeti tadacak, her bir elemi hissedecek câmi' bir fıtratta yaratılmıştır ki; Cenâb-ı Hakk'ı bütün isimleriyle ve her bir ismin en âzam mertebesinde tanıyıp, kâinatın yaratılış sırrını gerçekleştirebilsin.. Aklımızın her şeyi ihatası, kulağımızın sayısız sesi ayırt edip her birinden hususi bir zevk alabilmesi, gözümüzün bütün güzel şeylere meftuniyeti..hepsi de, bu "câmiiyet" vâkıasına, bu "câmiiyet" vâkıası ise insanın Cenâb-ı Hakk'ı bütün isimleriyle tanıyıp tanıtmak üzere yaratılmış olması hakikatına bakmaktadır..
Santraç Meselesine Bakılması Gereken Açı
Kendi namima, fakihlerin 'satrança dair hükümlerini, bu noktada manidar bir örnek olarak görüyorum. Ehl-i İslâm'ın gündemine-bildiğim kadarıyla İran'ın fethinden sonra gelen satranç oyunu için, fakihlerin büyük kısmı caiz değil' diye düşünüyorlar. Bu, bugün birilerinin anlamsız bulduğu; birilerinin ise 'vakit israfi gerekçesiyle izaha çalıştığı bir hüküm. Ben ise, şahsen, bu hükmün temelinde müthiş bir imanî duyarlılığın yattığını hissediyorum. Neden derseniz; satranç, 'şah’ın zafer kazanması veya en azından muhafazası uğruna 'piyon'ların düşmanın önüne yem olarak atıldığı; hatta atin, filin ve vezirin de şah için gözden çıkarıldığı bir oyun. Yani, insana, birini koruma adına başkalarını feda etme yönünde bir zihin talimi yaptıran şefkatsiz ve adaletsiz bir oyun. Satranç oyununun gerisindeki bu mantık ise, en küçük bir mahlûkun dahi hakkını zayi etmeyen Âdil-i Mutlak'ın Adl, Hakem, Rahîm, Raûf gibi isimlerine ayna olma sırrına münasip düşmüyor. Yine bu mantık, ism-i Adľin bir cilvesi olarak, İslâm'ın “Devletin selameti için şahıslar feda edilmez” şeklindeki hükmünü içeren adalet-i mahza esasıyla da uyuşmuyor. Üstün' görülen birileri adına ‘aşağı gözüken birilerini feda etmek, onları bile bile ölüme atmak imanî ölçülere ve ism-i Adl’in cilvesine sığmadığı içindir ki, alimler zihnen bu zulmün talim edilmesi demek olan satrancı caiz görmüyorlar!
Reklam
İslam'la gelen yirmidört saatimizi ve bütün ömrümüzü nasıl yaşamamız gerektiğini, neleri yapıp nelerden sakınmamız gerektiğini bildiren ilahi emirlere hakkıyla râm olabilmenin yolu, öncelikle mevcudata bakıp Sâniini, kainata bakıp Sahibini, âlemlere bakıp Rabbü'l-âlemî'ni, zaman ve mekânın seyr ve seyline bakıp Ezel ve Ebedin Hâkimini tanımakla mümkündür.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.