Mesela, dili ile gönül kıran kimse, günlerce aç, susuz kalsa hakikatte oruç tutmamıştır.
Hayır yapmak imkânları varken, insanlara iyilikle koşmak fırsatları bulunurken, "Bana ne?" diye yaşayan kimse, ölünceye kadar aç ve susuz kalsa hakîkatte oruç tutamamıştır.
İftarında zengine rağbet edip, fakiri hor görerek ayrı şekilde sofra kuran kimse, elindeki tesbihini devire devire çekerek günlerce aç kalsa yine hakîkatte oruç tutmamıştır.
Buna binâendir ki, Aziz Peygamberimiz, "Rubbe sâimin hazzübü min sıyâmihi el-cu'u vel'atş" buyurmuşlardır. Mânâsı: "Birçok oruç tutan insanlar vardır ki, bu zavallıların alacakları ecir, aç ve susuz kalmaktan ibârettir.
Yemekten ve içmekten uzak kalmak suretiyle tutulan oruç, çocukların ve kocakarıların işidir. Orucun melce (sığınacak yer), meşrep (mizaç/huy) ve mehrepten (kaçıp sığınılacak yer) uzak olması lâzım gelir. Nitekim Hak Teâlâ buyurur: "Biz onları yemek yemez birer ceset kılmadık." (Enbiyâ, 8)
"Ben oruçluyum!" diyen bir kimse aslında, “Ey benimle kavga etmek isteyen, bana söven kişi! Ben senin yaptığın şeylerden uzak durup, onları yapmayanım, ben terk edenim." (ene târikun) demektedir.
Oruç sadece yemek-içmek ve cinsel ilişkiden uzak durmak anlamında terk değildir; zâhirî-bâtınî her türlü kötü davranış ve düşünceden uzak durma anlamında da umumî bir terktir. Oruçluya kavga etme, kızma, kötü söz söyleme gibi davranışlar yasaklandığı için de oruç bir terktir ve selbî (olumsuzlayan) bir sıfattır.
Bir varlığın sevinç ve mutluluğunu sağlayan yalnız Allah'tır. Orucunu açarak nefsini sevindiren de Hakk'ın bu özelliğini giyinmiş demektir. Bu yüzden oruçlu orucundan da, iftarından da mutlu olur.
… bir de hakîkat orucu vardır; o da kalbi, Allah'ın zâtından gayrına tapmaktan almaktır. Sır âleminde onun sevgisinden gayrını müşâhede etmemektir. Çünkü insan onun için yaratılmıştır. Bunu o bize haber verir: "İnsan benim sırrım, ben de onun sırrıyım.”
Sır Allahu Teâlâ'dan bir nurdur, ondan gayrına meyli sevmez. Onun için Allah'tan başka sevgili, rağbet edilecek kimse ve matlup bu âlemde olamaz, âhirette de olamaz.
Kalbe, Allah sevgisinden başkası girince, hakikat orucu bozulur. Onu yeniden kazâ etmek gerekir. Tekrar onun sevgisine dünya ve âhirette ermeyi ve kavuşmayı arzulamaya dönmek icap eder. Çünkü AllahuTeâlâ buyurdu: "Oruç benim içindir, ecrini ben veririm. " (Abdülkadir Geylani, Sırrü’ş Esrar)
Peygamber (s.a.s) Efendimiz de şöyle buyurur: "Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar anında, öbürü de görüş anında..."
…
Şerîat ehli bu hadîs-i şerîfi tefsir ederken der ki: "İftardan maksat, gün battığı zaman yemeğe başlanmasıdır. Görüşten murad ise, bayram hilâlinin görünmesidir,"
Tarîkat ehli der ki: "İftardan murad, cennetteki nimetleri yemek için oraya girmektir." Allah cümlemize nasip eylesin. "Görüşten murad ise, sır gözü ile açıktan Allahu Teâlâ'ya nazardır." Allah, bu görüşü bize ve size fazlı ve keremi ile ihsan eylesin…
“Ben oruçluyum!” diyen bir kimse aslında, “Ey benimle kavga etmek isteyen, bana söven kişi! Ben senin yaptığın şeylerden uzak durup, onları yapmayanım, ben terk edenim.” (ene târikun) demektedir.
Rivayet edilen bir çok hadis, ömrünün yarısını oruçla geçirmenin faziletine delalet etmektedir. Bu da gün aşırı oruç tutmakla olur. Bu şekilde oruç tutan kul, bir yandan sabır hali, diğer taraftanda şükür halinde bulunur.