Kitabın konusu kısaca şöyle: Halepli bir tüccarın oğluyken korsanlar tarafından esir alınmış, İtalya’da vaftiz edilip köle olarak satılmış, efendisi usta saatçi Giovanni’den saatçilik mesleğini öğrenmiş bir adamın hikayesi. İtalya’dan gizemli bir olay sonucu ayrılıp diyar diyar dolaşan bu adamın yolu ülkemiz topraklarına, Harran’a da düşüyor.
Hiçbir dini yok saymadan, reddetmeden, hepsinin ortak özelliklerini harmanlayıp dostlarıyla konuştuğu, onlara yol gösterdiği için zamanla kendisine peygamber sıfatı yakıştırılıyor. Kimisi O’na peygamber diyor, kimisi evliya, kimisi ermiş, kimisi ise bir sapkın. O ise kendini bir fani olarak görüyor. Tabii saatçi peygamber Kutay, bir fani olduğu içindir ki kitapta sadece ilahi aşk yok, fani aşka da düşüyor. Doğunun ilk saat kulesini yapıyor. Fakat zamanla arkasındaki kitle büyüyor ve anlatmak istediklerini daha bir şevkle ve coşkuyla anlatıyor. Gücü arttıkça zamanın en güçlü hükümdarı Timurlenk’e kafa tutuyor.
Hayatından bir bölümün anlatıldığı bu kitapta, yazar bütün dinlerden ortak çıkarımlar yapmış, güzel cümleleri arka arkaya sıralamış, ders çıkarana güzel derslerin sunulduğu bir eser ortaya çıkmış. Tavsiye ederim.
“Anladım ki, bir inanç o toplumu değiştirse bile o toplumun yüzlerce yıl içinde oluşan karakteri de o inanca şeklini veriyordu. Bu yüzden hepsi Müslüman da olsa bir Acem’in, bir Türk’ün ya da bir Arap’ın dini algılama biçimi aynı olmuyordu. Bu Hristiyanlar ya da başka dinlere mensup kişiler için de geçerliydi. Sonunda hükmettim ki, bir inanç da sadece bir inanç değildir; ortaya çıktığı toplumun karakterini yansıtır ve ortaya çıktığı topluma çare olmak için öngörülerde bulunur.”
“Tüm canlıların temel korkusu ölüm korkusudur. İnsan, hayvan ya da bitki olmanız da bunu değiştirmez, ölüm karşısında hepiniz eşitsiniz ve bu dünyadaki tüm çabalarınız buna direnebilmek içindir. Ne var ki bu bir yanılgıdır, eğer ölmeyecek olsaydınız, zaten doğmayacaktınız.”