Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sezai Karakoç ve Diriliş'e Dair

Sabah Yıldızı

Mustafa Kirenci

Sabah Yıldızı Gönderileri

Sabah Yıldızı kitaplarını, Sabah Yıldızı sözleri ve alıntılarını, Sabah Yıldızı yazarlarını, Sabah Yıldızı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sezai Karakoç...
- "Cemal Süreyya: “Öyle bir Müslüman ki, Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönüllü katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok!.."
Sayfa 208 - BÜYÜYEN AY Yayınları
Sezai Karakoç...
- "Gülten Akın: “Her türlü yorumda anlaşırsınız. Ama iş çözüme, ne yapmalı’ya geldiği zaman işte orada ayrılırsınız. Sezai kendininkini söyler “İslam” der, “bir Diriliş” der. [...] Ben başka bir şey söylerim. Sezai bir tek Balkon şiirini yazmış olsa, ben yine onu önemserim..."
Sayfa 231 - BÜYÜYEN AY Yayınları
Reklam
“Cemal Süreyya: “Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönüllü katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok.”
Sayfa 208 - Büyüyen Ay
Sezai Karakoç
Cemal Süreyya: “Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönüllü katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok.”
Sayfa 208 - Büyüyen Ay
Bu özellikleriyle Süt (Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf/ Üçlemesi'nin ikinci filmi) İkinci Yeni ile dini harmanlayan, annelerin, çocukların, sütün, yılanların, meleklerin eksik olmadığı Sezai Karakoç şiirine uzaktan akraba sayılabilir. Semih Kaplanoğlu, Batı'nın da Doğu'nun da kültür birikimin. den eş derecede yararlanabilen, mitolojiden de tasavvuftan da nasibini almış, şiiri ve resmi sinemada buluşturabilen bir sanatçı. Bir şairin yaşamını yetişkinliğinden çocukluğuna doğru anlattığı Yumurta, Süt, Bal filmlerinden oluşan Yusuf Üçlemesi Karakoç'un Köpük şiirindeki “Bir insanı al onu çöz çöz çocuk olsun” dizesini akla getiriyor. Aynı şiirdeki “Bir kadını al onu yont yont anne olsun” dizesini de... Alin Taşçıyan, S/ar Gazetesi Pazar Eki, 4 Ocak 2009,
Bizi metamorfoza uğratan, Batılıların gönüllü zihni kölesi kılan bütün Batılı/seküler algılama biçimlerini yıkan, Cumhuriyet tarihimizin ilk düşünürüdür... Sezai Karakoç, Bediüzzaman ve Necip Fazıl'la birlikte yaşadığımız Batılılaşma/sekülerleşme biçimlerine esaslı bir “semantik müdahale'de bulunmuş; bizi körleştiren ve “köleleştiren” seküler algı kapılarını kırarak, ilhamına Kur'an'dan, Hazreti Peygamber'den, İslâm düşünce ve sanat geleneğinden alan esaslı bir medeniyet yürüyüşü ve yolculuğu başlatmıştır. Sezai Karakoç, kendi entelektüel tarihimizi başlatan, tarihi ve zamanı zihni düzlemde yeniden harekete geçiren, dalga-kırıcı ve dalga-kurucu bir çığır açmıştır. O yüzden, Sezai Karakoç, entelektüel tarihimizde, bize kendi zamanımızı yaşatan, kendi dilimizi kurdurtan, kendi bakış açılarımızı armağan eden, kendi medeniyet yolculuğumuzu yeniden hatirlatan ve başlatan bir milattır. Hatırlatmakta yarar var: elbette ki Bediüzzaman ve Necip Fazıl olmasaydı Sezai Karakoç olmazdı. Yusuf Kaplan, Yeni Şafak Gazetesi, 21 Kasım 2008.
Reklam
Allah kar gibi gökten yağınca Karlar sıcak sıcak saçlarına değince Başını önüne eğince Benim bu şiirimi anlayacaksın (Bu şiirdeki) Karların sıcak sıcak, saçlara değmesi de sapmadır. Sapmaları bilinçdışının başka deyişle vecdin dili olarak değerlendirmek gerekir. Bu dil sezgiseldir, yani duyusal algılamanın sınırlarını aşar ve mantık ile kavranan reel dünyanın kurallarını yıkar. Dil doğa ve nesnelerle bağlarını koparır. İlk üç mısra bu şiiri anlamanın bedeli fakat aynı zamanda ödülüdür. Çünkü “Benim bu şiirimi anlayacaksın" mısraı imgenin vaat ettiği dünyaya nüfuz etmeyi iktiza eder. Bu bedel ödenirse şiir anlaşılmış ve kardaki sıcaklığın kimyası bulunmuş olur. “Saf yaratış” zaviyesinden sıcağın soğuktan, akın karadan varlığın yokluktan farkı yoktur. Affetmek de intikam olabilir... Kar yapayalnız bir insanı Allah ile buluşturan sıcak ürpertilerdir. Selami Ece, Kahramanmaraş'ta Sezai Karakoç'la Kırk Saat Sempozyumu “Sezai Karakoç'un Şiirleri” konulu inceleme tahlil yarışması ikincisi. 2 Nisan 2006.
Monna Rasa'daki aşk teması, Leyla ile Mecnun gibi İslâm medeniyetinin klâsik aşk hikâyeleriyle büyük ölçüde örtüşür. Monna Rosa'daki önemli farklılık, baştan sona vuslatın imkânsızlığının bilincinde olmaktır. Bu sebeple Monna Rosa'da sevgiliye kavuşma çabası değil, sevgiliyle konuşma, kendini sevgiliye açma çabası vardır... Batı medeniyetinin
Sezai Karakoç'un Liliyar adlı şiirini ele alalım, Siirler III'de yer alan Liliyar şiirine, yönetmenliğini Charles Walters'in yaptığı, başrollerini Les ie Caron, Mel Ferrer ve Jcan Perre Aumont'un oynadığı “Lili” Almi kaynaklık etmiştir. Hikâye ise Paul Callıco'ya aittir... Karakoç, “Lili” filminden yola çıkarak, orijinal, güzel bir şiire ulaşmış
Bu şiir (Ağustos Böceği Bir Meşaledir), ister bir nesne olsun, ister bir kişi, bir olay, bir kavram, ele aldığı her şeyi yenileyici, yorumlayıcı, unutuş tozundan; ölüm külünden silkeleyip diriltici ve ilk kez görüyor; duryuyormuşuz gibi hayret ve hayranlık uyandırıcı özelliğiyle tipik bir Sezai Karakoç şiiridir... Bu şiir, her şeyden önce kendisine vücut kazandıran zihniyet itibariyle, |La Fontaine'nin temsil ettiği) Batı düşüncesine güçlü bir itiraz, Batı'nın varlık'ı; bilhassa tabiatı ve hayvanatı tasavvur ediş ve kavrayış biçimiyle (oradan da insanı ve toplumu anlayışıyla) bir hesaplaşmadır... Şair, varlığın anlamının çarpıtılması ve hakikatin üzerinin örtülmesi girişimine karşı, onun yaradılışındaki asıl hikmetin sezilmesine ve hakikatin tecellisine imkan sunan bir yeni ve doğru bakış, farklı bir perspektif getirmektedir... Şaban Abak, Kaşgar Dergisi, Sayı: 35, Kasım-Aralık 2003.
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.