En Eski Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm Gönderileri
En Eski Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm kitaplarını, en eski Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm sözleri ve alıntılarını, en eski Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm yazarlarını, en eski Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Silmeye çalıştığınız görüntülerin aniden ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığı var. Keder tene yapışan yok olduğunu düşündüğünüzde başını yeniden uzatan bir kansere benzer.
Yalan olduğunu bile bile inanır. Öyle olması gerektiğini düşündüğü, aksi olursa elindekini bütünüyle kaybedeceğini bildiği için inanır. Kuşku ve yenilmişlik, kışlıkların arasına usulca sızmış bir güve gibi yavaşça kemirir en güzel kıyafetleri O kıyafetler güzel bir bahar ve yazı göremeyeceğini bilemez. En sevdiğin gömleğindeki küçük bir delik, yıkar bütün büyüyü. Bir güvenin hayatını kemirdiği- ni bilmezsin... Ama insan aslında aldatıldığını bilir. Kaşından, gözünden, bakışından, soluğundan bilir. Kanıtlayamasa ve kanıtlamak istemese bile bilir.
Ağlamaya başladı. Bin senedir biriken ne kadar gözyaşı varsa hiçbir kötü hatırayı çağırmaksızın, nehre can veren bir göze gibi fışkırmıştı sanki kayaların arasından...
Oysa bana göre herkesin bir canlıyı hatta hiç öldürebileceğini ummadığı bir canlıyı, bile isteye öldürme ihtimali var. Bunu birilerini öldürerek değil ama öldürmeyi arzulayarak, ölümlerini dileyerek öğrendim
Herkesin sadece gerçeği konuşabildiği, eksik ya da yanlış cümleler kuramadığı, bütünüyle yalansız, kibarlık da olsa düşündüğünün aksini söylemediği bir ada hayal ediyordum. Ola ne ki bütün bu imkânsızlıklara rağmen cümlelerini eğip büken, hadi yalan söyleyen diyelim ya da çıplak hakikatten bir karış olsun uzaklaşanların denize terk edildiği bir ada. Bunu hayal etmek istemiyor ama her seferinde ediyordum. Hemen ardından bu adada en başta barınamayacağımı düşünerek. Denizde, tek başımayken bile birilerinin neden cümleleri eğip bükerek, yalan söyleyerek yaşadığına kızdığımı hayal ediyordum sonra. Yalancı benim ama hep başkalarını adadan kovuyorum.
Hakikate ulaşmak mümkün mü? Ya da arzulanan hakikat mi gerçekten?
Hayat, önümüzde şeftali kokan ova gibi, hep güzelliklerle uzanıyor sanıyorduk. Hüznümüz ve kederimiz sadece içimizden geldiği için vardı, hakikati bilmiyorduk.
Tanıkların ses kayıtları, görüntüleri, hayatta olanların onlarca kez tekrar ettikleri anlatımları vardı. Bütün bunların ışığında iki görüş, geçmişten bu yana yazılıp durmuştu...
Birincisi, "Başka bir yerde aramaya gerek yok, Sabahattin Ali, Ali Ertekin ya da yanındakilerce yanlışlıkla ya da bilerek öldürüldü “şeklindeydi ki resmî ve geçerli sayılan görüş buydu.
İkincisi ise daha iddialıydı ve katili yalanlıyordu. Buna göre, "Sabahattin Ali, gözaltına alınmış ve işkenceyle öldürülmüştü... Ali Ertekin'in de cinayeti üstlenmesi istenmişti".
İkisiyle ilgili de cılız tanıklıklar, duyumlar, tahminler birbirini izlemişti. Ama söylemenin şehveti var. Inanmak isteyenler, inandıklarını ölesiye savunmuşlar ve yazmışlardı, bir kanıt yoktu ama varmış gibi yapmışlardı. Gelgelelim resmî kabul bir yana belirsizlikler yıldan yıla büyüyüp, devasa bir soru işaretine dönüşmüştü. Gerçek bir belge yoktu. Gerçeğe yakın bir belge de neredeyse yoktu.
Ali Ertekin, Sabahattin Ali'yi milli hisleri galeyana geldiği için öldürdüğünü itiraf etmiş, sadece dört yıl ceza almış ve bu cezanın da sadece iki yılını yatarak çıkmıştı. Üstelik emniyete ve istihbarata çalıştığı da ortaya çıkmıştı. Bir dönem askerlik de yapmış, hırsızlık gerekçesiyle ordudan atılmış bir isimdi ve garip bağlantıları vardı.
Birçok çelişki ve boşluk ortaya konulmuştu konulmasına ama onların içi ya doldurulamamıştı ya da kısmen doldurulmuştu. Görünmeyen gerçek ya da benim peşine düştüğüm kelimeyle ifade etmek gerekirse, hakikat, orada bir yerde bekliyordu.