Kur'ân-ı Kerimde mecâz ve istiârenin varlığını inkar eden bir âlim,"Kur'ânda mecâz yoktur"diyerek başka büyük bir âlimin yanına geldi.Bu durumu inkar eden kişi kör idi.Âlim ona şöyle bir soru sordu.Yüce Allah'ın şu sözü hakkında ne dersin:
"İsra Suresi 72. Ayet
وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ
سَب۪يلا
Bu dünyada kör olan âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır."
"Bundan maksat,göz körlüğü olan hakiki körlük müdür,yoksa maksat,mecâzi manada kalp gözü körlüğü müdür."
Bunun üzerine mecâz ve istiâreyi reddeden âlim apışıp kaldı.
Yani onlar (Peygamberleri inkar edenler,yalanlayanlar) yok olup gittiler.Yurtları boş,evleri ıssız kaldı.Iste biz onları helak ettiğimiz gibi,bunları da helak ederiz.Onlardan hiç kimseyi görüyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?
(Meryem:98)
"O gün Cehennem getirilir. Onun yetmiş bin dizgini vardır. Her dizginde de onu çeken yetmiş bin melek vardır." (Müslim, Cennet, 29). O korkunç günde ve zor durumda insan yaptıklarını hatırlar. Yaptığı kusur ve isyandan dolayı pişman olur da tevbe edip vazgeçmek ister. Fakat hatırlamanın ona ne faydası olur ki? Vakit geçmiştir artık.
السوء:
Sû', insanı üzen kötü şey demektir. Söz, fiil ve itikad olarak işlenen günaha سوء denilir. Çünkü günah, işleyeni ya hemen veya ahirette üzecektir.