Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Samuel Beckett Tiyatrosu

Ayşegül Yüksel

Samuel Beckett Tiyatrosu Gönderileri

Samuel Beckett Tiyatrosu kitaplarını, Samuel Beckett Tiyatrosu sözleri ve alıntılarını, Samuel Beckett Tiyatrosu yazarlarını, Samuel Beckett Tiyatrosu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Beckett tiyatrosunun insanları, yaşamda, gündelik sıradan olayların, özgül bir 'zaman' ve 'uzam'ın getirdiği bedensel gereksinimlerin ötesinde bir anlam arayan kişilerdir. Böylece yaşama düşünsel bir uzaklıktan bakarlar.
Sayfa 117Kitabı okudu
Beckett'in insanları, kendilerini başkalarından farklı kılacak bir kimlik sahibi olma arayışı içindedirler. Bu arayışları sonuçsuz kalır. Gerçek bir benlikleri olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemeyecekler, çoğunlukla da kimliklerini Tüm Düşenler'in Bayan Rooney'si gibi 'soluk bir leke' olarak niteleyeceklerdir.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Beckett tiyatrosunun içeriği, genel bağlamda, düşünce ve yazın tarihi boyunca hiç durmadan irdelenmiş sorunlardan oluşmaktadır: benliğin niteliği, dünyanın niteliği, Tanrı'nın niteliği... Beckett'in insanlarının felsefeyle pek bir ilgileri yoktur; yine de insana, dünyaya, Tanrı'ya ilişkin sorular sormayı bir yaşam biçimine dönüştürmüşlerdir.
Sayfa 117Kitabı okudu
İnsanın, bebeklik aşamasında başlayan çaresizliğinden, yaşlanıp da bir türlü ölemeyişine uzanan süre içinde hem acı çekmesi hem de kendisine en yakın olanlara acı çektirmesi, Beckett'in insan varoluşunun anlamsızlığına getirdiği en çarpıcı örneklerden biridir.
Beckett'in söylemek istediği şudur: "Eğer 'var'sak, başkalarının zihninde, onlarla olan ilişkilerimizle ve onlar üstünde yaptığımız etkiyle 'var'ızdır. Ancak yaşamımızın bir aşamasında başkalarının bizi görmediğinin bilincine varırız. Bu durumda varolduğumuzdan nasıl emin olabiliriz?"
Godot'yu Beklerken
Heidegger'in 'Geworfenheit' -insanın evrene fırlatılmışlığı- düşüncesi üstüne temellendirilen oyunda Vladimir'in Godot'yu bekleme süreci içinde ortaya koyduğu iki temel düşünsel eylem vardır. İlki insanın 'varoluş'unun bir anlam taşıyıp taşımadığı, insanın 'ben' diyebileceği bir 'öz'e sahip olup olmadığıdır; ikincisiyse insan için 'kurtuluş' olasılığının bulunup bulunmadığıdır.
Reklam
Beckett tiyatrosunda ölüm yoktur; acı çekme vardır.
Godot'yu Beklerken
Vladimir ve Estragon tek bir insanın bedenine tutsak edilmiş çelişkili özelliklerin parçalanmış biçimidir. Böylece, insanın iç dünyasında yaşadığı çatışmalar, sahnedeki iki somut insanın yaşadığı bir dış çatışmaya dönüşmüştür.
Godot'yu Beklerken
Estragon fiziksel gereksinimleri dışında her şeyi 'hiçleyen' bir tutum içindedir. Godot'yu beklemeye tutsak oluşunun nedeni de Vladimir'den ayrılamayışıdır. Estragon'un seçimi, Godot'yu beklemektense 'intihar etme'leridir. Ancak, ikisinden birinin başarılı olamaması durumunda geride kalanın yalnız kalacağını düşündükleri için, kendilerini asmaya kalkışmazlar.
Godot'yu beklerken, 'bilinç'lerinin sesini duymamak için birbirlerine öyküler anlatırlar, tartışma, darılma, barışma, ayrılma, buluşma oyunları oynarlar. Vladimir ve Estragon, susarlarsa 'varlıklarından' kuşkuya düşecekleri için konuşurlar; yalnızlıklarını birbirleriyle paylaşabilmek için konuşurlar; sevgilerini göstermek, kavga etmek, yaşama boyun eğmek, yaşama 'hayır' diyebilmek için sürdürürler konuşma oyununu.
Reklam
Godot'yu Beklerken
'Üçleme'nin sonunda bedenden soyutlanıp bilince indirgenmiş olan insan, Godot'da toplumsal ve bireysel özelliklerden arındırılmış olsa da somut görüntüsüyle yadsınmaz bir 'varlık'tır; oyun boyunca, 'varoluş' adı verilen bir kılıf içinde bir 'ben' bulunup bulunmadığı araştırılır. 'Gerçek bir 'ben' var mı?' sorusu, hiçbir zaman yanıtlanamaz.
Ünlü yönetmen ve kuramcı Antonin Artaud'nun düşünceleri de 'uyumsuz tiyatro'nun oluşmasına bir oranda öncülük etmiş sayılabilir. Artaud, 1939'da yayımlanan Tiyatro ve İkizi, (Le théâtre et son double) adlı yapıtında tiyatro sanatını, akıl ve mantığın belirlediği bir söz ve eylem düzeninin egemenliği altına almış olan Batı uygarlığının, bu sanatı gitgide ritüel kökeninden kopardığını söylüyordu.
'Uyumsuz tiyatro' insanın kendisini içinde bulduğu Kaos'u, mantıksal gelişimin geçerli olduğu 'varoluşçu tiyatro'nun tam tersine, hiçbir mantık düzenlemesine gerek görmeden, 'akıl dışı' konumunda yansıtmayı seçmiştir.
'Uyumsuzluk' düşüncesine tiyatro yapıtlarıyla katkıda bulunmuş en önemli sanat insanlarından biri, 20. yüzyılın büyük tiyatro yazarları arasında olan Luigi Pirandello'dur. Gerçeğin göreceli olduğunu ve kişiden kişiye değiştiğini savunan Pirandello 'nesnel gerçek' olgusunu ortadan kaldırarak, sahneye hiçbir şeyin kesin olmadığı, hiçbir şeyin kesinlikle bilinemediği bir dünyayı getiriyordu.
'Uyumsuz' bir yaklaşımı yansıtan ilk toplu sanat eylemi, Tristan Tzara'nın 1917'de başlattığı 'dada' hareketi oldu. Yazarın bilinçaltı eyleminin yansıtılması olarak tanımlanan dadacılık, düşüncelerin mantık sırasına bakılmadan art arda dile gelmesiyle oluşan bir anlatım biçimini savunuyordu. 'Dada' akımını 'gerçeküstücü' akım izledi.
72 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.