Richard Wagner, genç bestecilere tavsiyesinde, bestelemek istenilen müzik parçasının sınırlarını dikkatle belirledikten sonra her şeyi silmeleri, yalnızca, karanlık bir boşlukta serbestçe gezinen yalnız bir kafaya odaklanmaları gerektiğini; ve bu beyaz hayaletin dudaklarını oynatıp besteyi mırıldanmaya başladığı ana kadar beklemeleri gerektiğini yazmıştır - bu müzik, bestelenecek eserin özü olacaktır. Bu prosedür, kısmi nesneye şarkı söyletmek değil midir? Şarkı söyleyen, bir insan (bir özne) değildir — nesnenin kendisi şarkı söylemeye başlamalıdır.
İlk önce, herkes zincirlerinden kurtulmakta zorluk çeker; ama sonunda, bu kurtulmadan da kurtulmak zorunda kalır! Her birimiz, oldukça farklı şekillerde olsa da, zincir hastalığından acı çekmeliyiz. Zincirlerimizi kırdıktan sonra bile.
Ancak gene de, önemli olan gerçekliğin bir kısmının, kısa bir an için, kâbusumsu bir görüntü olarak (yanlış)algılanmış olmasıdır- ve Gerçek’in bu görüntünün içinden parlamasından ötürü, bu görüntü, bir şekilde, “gerçekliğin kendi sinden daha gerçek”tir. Kısaca, gerçekliğin hangi parçasının, fantazi üzerinden “işlev-ötesileştirilmiş” olduğunu, böylece gerçekliğin bir parçası olması rağmen, kurgusal bir biçimde algılandığını anlamalıyız. Kurgu olarak gerçeği ifşa etmekten/onun foyasını meydana çıkarmaktan çok daha zor olan, kurgunun içindeki “gerçek” gerçekliği tanımaktır.
O halde hangisi daha radikal? Sanat mı, bilim mi? Doğru seçeneğe karar vermek o kadar da kolay değil. Bilim, yüceleştirmeyi, “patolojik olanı” dışarıda bırakmayı son noktasına götürür; ancak tam da bu nedenle, Şey’i de dışarıda bırakmış olur. Sanatta ise, yüceleştirme tamamlanmamıştır - sanatçı deneysel gerçekliğin (bir parçasına) tutunur, ancak yüceleştirmenin bu tamamlanmamışlığı, sanatçının bu “patolojik” arta kalanı “Şeyin itibarı”na yükselterek Yüce etkisi ürete bilmesini sağlar. Bu noktada, “İdea’nın duygulu tezahürü” şeklindeki Hegelci sanat formülünün muğlaklığıyla karşılaşırız.
ilk önce, herkes zincirlerinden kurtulmakta zorluk çeker; ama sonunda, bu kurtulmadan da kurtulmak zorunda kalır! her birimiz, oldukça farklı şekillerde olsa da, zincir hastalığından acı çekmeliyiz. zincirlerimizi kırdıktan sonra bile.