Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İlk Felsefi İzlenimler

Sanat ve Sorumluluk

Mikhail Bakhtin

Sanat ve Sorumluluk Sözleri ve Alıntıları

Sanat ve Sorumluluk sözleri ve alıntılarını, Sanat ve Sorumluluk kitap alıntılarını, Sanat ve Sorumluluk en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Cinsellik tek başına biçimlendirici plastik-resimsel güçler üretemez; yani, bedeni bitmiş ve kendi içinde kapsanan belirli bir dışsal kendilik olarak biçimlendiremez. Cinsel yaklaşımda, ötekinin dış bedeni bütünlüğünü yitirir ve benim iç bedenimin bir bileşeni haline gelir yalnızca; başka bir deyişle, bana vaat ettiği (cinsel arzu, haz, doyum gibi) bedenler-arası olanaklarla bağlantılı olarak değerli hale gelir yalnızca ve bu içsel olanaklar da onun esnek dış tamamlanmışlığını gizler ve yok eder. Ötekinin bedenine cinsel yaklaşımda, kendi bedenim ve ötekinin bedeni tek bir tende birleşir, ama bu bütünlüklü ten olsa olsa bir içten olabilir. Kuşkusuz, tek bir iç tende birleşme, cinsel tutumumun en saf haliyle yöneldiği nihai sınırdır; gerçekte benim ötekinin bedenine sevgiye dayalı bir hayranlık duymamdan kaynaklanan estetik öğelerle ve dolayısıyla, biçimlendirici, kurucu güçlerle karmakarışık hale gelir daima. Ama bu durumda, estetik değerin bu güçler aracılığıyla oluşumu, yalnızca bir araçtır, özerklik ve eksiksizlik kazanmaz.”
Sayfa 70 - AyrıntıKitabı okudu
“Şair, hayatın bayağı nesrinden kendi şiirinin suçlu olduğunu unutmamalıdır; ama gündelik hayatın insanı da, sanatın yararsızlığının aslında kendisinin özensizliğe eğilimli olmasından ve hayatındaki dertlerin ciddi olmamasından kaynaklandığını bilmelidir.”
Sayfa 13 - AyrıntıKitabı okudu
Reklam
Dil, olanaklarının tümünü yalnızca şiirde açığa vurur, çünkü dil­den en çok talepte bulunan şiirdir: Dilin tüm yönleri en uç noktaya kadar esnetilir ve nihai sınırlarına ulaştırılır. Şiir adeta dilin öz su­yunu sıkıp alır ve dil şiirde kendisini aşar.
Estetik temaşa ve etik eylem, etik eylemin öznesi kadar sanatsal temaşanın öznesinin de varlıkta işgal ettiği yerin somut benzersiz­liğinden soyutlanamaz.
“Benim için kendimin tamamını, dışsal olarak sınırları belirlenmiş, bütünüyle görünür ve somut bir nesnenin içinde kapanmış olarak inandırıcı şekilde deneyimlemek mümkün değildir; yani, kendimi bu nesneyle her bakımından örtüşüyor olarak deneyimleyemem. Yiıne de, ötekini kendime temsil edebilmemin tek yolu budur. “
Sayfa 60 - AyrıntıKitabı okudu
Dil, olanaklarının tümünü yalnızca şiirde açığa vurur, çünkü dilden en çok talepte bulunan şiirdir: Dilin tüm yönleri en uç noktaya kadar esnetilir ve nihai sınırlarına ulaştırılır. Şiir adeta dilin öz suyunu sıkıp alır ve dil şiirde kendisini aşar. Ama dilden bu tür taleplerde bulunan şiir yine de onu dil olarak, dilbilimsel açıdan belirli bir kendilik olarak alt eder. Şiir tüm sanatları ilgilendiren genel önermenin dışında değildir: Malzemesi ile ilişkili olarak belirlenmiş sanatsal yaratım, söz konusu malzemenin alt edilmesidir.
Sayfa 331 - Ayrıntı
Reklam
“’insan fikri’ her zaman bircidir. Her zaman ben ve öteki ikiciliğini alt etmeye çalışır.”
Sayfa 85 - AyrıntıKitabı okudu
“Bir kişinin kurucu öğelerinin içsel bağlantısını güvence altına alan şey nedir? Sorumluluğun bütünlüğü yalnızca. Sanatta deneyimlediğim ve anladığım şeyin sorumluluğunu, kendi hayatımla birlikte üstlenmek zorundayımdır; deneyimlediğim ve anladığım şeylerin hayatımda etkisi olmasının koşulu budur.”
Sayfa 13 - AyrıntıKitabı okudu
İnsanın dünya ve insan hakkındaki nazik, kabul edici ve zengin­leştirici iyimser düşünme kategorilerinin neredeyse hepsi nitelik bakımından estetiktir. Bu tür bir düşünmenin, olması gereken şeyi ve bir görev olarak ortaya koyulan şeyi, zaten verilmiş ve mevcut bir yerde var olan bir şey olarak temsil etme eğilimi de estetiktir -mitolojinin dü­şüncesini ve önemli bir ölçüde de metafizik düşünceyi yaratmış olan eğilim.
Hiç kimse ben ve ötekine tarafsız yaklaşamaz. Soyut bilişsel ba­kış açısı, her türlü değer-kuramsal yaklaşımdan yoksundur, zira de­ğer-kuramsal tutum, kişinin bütünlüklü varlık olayında zorunlu ola­rak benzersiz bir yer işgal etmesini -kişinin zorunlu olarak cisim­leştirilmesini- gerektirir. Her türlü değer kazandırma, varlıkta tekil bir konum benimseme edimidir; Tanrı bile lütfetmek, esirgemek ve bağışlamak için kendisine vücut kazandırmak zorunda kalmıştı -adeta adaletin soyut bakış açısından dünyaya inmek zorunda kal­mıştı. Varlık, adeta bir kereliğine ve tersine çevrilmez şekilde, ben­zersiz biri olarak ben ve benim için ötekiler olarak diğer herkes ara­ sındadır; varlıkta bir konum benimsenir benimsenmez de, her türlü edim ve her türlü değer kazandırma da, ancak bu konumdan devam edebilir -kısacası bu konumu öngerektirirler. Varlığın tamamında kendim-için-ben olan ve tüm diğerlerinin benim-için-öteki olduğu bir tek ben vardır -bu, sınırlarının dışında benim için değer-kuram­sal hiçbir şey olmayan ve olamayan bir durumdur: Bu durum dışın­da, benim için, varlık olayına hiçbir yaklaşım mümkün değildir; her türlü olay benim için buradan başlamıştır ve sonsuza dek hep bura­dan başlayacaktır. Soyut bakış açısı, varlığın hareketini devam eden bir olay olarak bilmez ve görmez, varlığı fila açık bir değer-ku­ramsal yerine getirilme süreci olarak bilmez ve görmez. Kişi, bü­tünlüklü ve benzersiz varlık olayında nötr olamaz. Devam eden olayın anlamı, ancak kendi benzersiz yerimden, daha açık hale ge­lir ve bu yere ne denli güçlü köksalarsam, anlam da benim için o denli belirginleşecektir.
Reklam
Kişi kendi içinde kendisinin dışının bilincinde olamaz.
“Yazar kahramanın dışındaki bu değerlendirici dayanağı kaybederse, o zaman kahramanla ilişkisi tipik bir şekilde üç genel biçime bürünebilir; üstelik bunların her biri birçok uyarlama olanağına sahiptir. Birinci örnek: Kahraman yazarı ele geçirir. Kahramanın nesnelere yönelik duygusal-iradi tutumu, dünyada benimsediği bilişseletik konum, yazar için öylesine otoriterdir ki yazar nesnelerin dünyasını kahramandan başkasının gözüyle göremez; kahramanın hayat olayını ancak kahraman içinde deneyimleyebilir. Yazar kahramanın dışında inandırıcı ve sağlam bir değer-kuramsal dayanak bulamaz. İkinci örnek: Yazar kahramanı ele geçirir, ona tamamlayıcı öğeler katar ve böylece yazarın kahramanla ilişkisi, kısmen kahramanın kendi kendisiyle ilişkisi haline gelir. Yazarın düşüncesi kahramanın ruhuna veya ağzına yerleşir; kahraman kendi kendisini belirlemeye başlar. Üçüncü örnek: Kahramanın kendisi kendi yazarıdır ve bu haliyle, kendi hayatını estetik açıdan yorumlayan kendisidir -adeta bir rolü oynuyordur. Bu tip bir kahraman, Romantizmin sonsuz kahramanından ve Dostoyevski'nin günahtan arınmamış kahramanından farklı olarak, kendinden hoşnut ve kesinlikle tamamlanmış bir kahramandır.”
Sayfa 37 - AyrıntıKitabı okudu
“Yazarın bilinci, bir bilincin bilincidir; yani, bir kahramanın bilincini ve dünyasını çevreleyen, onu sarıp sarmalayan bir bilinçtir -prensipte kahramanın bilincini aşan ve içkin hale getirilirse, o bilinci tahrif edecek öğeler sağlayarak kahramanın bilincini kuşatan ve tamamlayan bir bilinçtir.”
Sayfa 26 - AyrıntıKitabı okudu
Puşkin
Uzaktaki yurdunun kıyılarına gitmek üzere, Ayrılıyordun bu yabancı ülkeden...
Hayat (ve bilinç), kendi içinde, inancın fiili hale gelmesinden başka bir şey değildir; hayatın özbilince varma süreci, inancın bilincine (yani, ihtiyacın ve umudun bilincine, ken­dinden-hoşnut-olmamanın ve olanaklılığın bilincine) varma süreci­dir.
63 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.