Çevresindeki dünya bir anda gerçekliğini yitirmiş gibi, tam bir ilgisizliğe ve kayıtsızlığa gömüldü. Kendini bir gölge gibi, gözleri açık uyuyakalmış biri gibi hissediyordu.
Auster, şaşırtıcı bir düş gücüyle özgür olmanın ve kendini denetlemenin anlamlarını keşfederken insanoğlunun yaptığı her seçimin altında yatan sırları sorguluyor.
Rousseau'nun cep dizisinden basılmış İtiraflar’ını alıp yatağa girdi. Uykuya dalmadan önce, yazarın bir ormanda durup ağaçlara taş attığı bölüme geldi.
Rousseau kendi kendine, eğer bu taşı ağaca isabet ettirirsem, bundan sonra yaşamımda her şey iyi gidecek der.
Taşı atar ve ıskalar. Bu sayılmaz diyerek bir başka taş alır ve ağaca da birkaç metre daha yaklaşır. Yine ıskalar. Bu da sayılmaz deyip biraz daha yaklaşır ağaca, yeni bir taş alır. Yine ıskalar. Bu, son alıştırma atışıydı, asıl atış bundan sonraki der.
Ama işi garantiye almak için ağacın yanına gider, hedefin tam karşısına geçer. Aralarında otuz santimden az vardır, elini tutsa dokunacaktır. Sonra taşı var gücüyle kütüğe indirir. Başardım der, başardım. Bu andan itibaren, yaşamım eskisinden daha iyi olacak.
Para, özgürlüğü için gerekliydi, ama özgürlükten bir parça daha satın alabilmek adına her para harcayışında, özgürlüğün bir başka parçasından da yoksun kalmış oluyordu.