- Yarın sabah, şafak sökerken, saraydan çıkacağız. Bu gece, buradan bir yere ayrılma.
Ailene bile veda etmeyeceksin. Yalnız şunu al, bir bahaneyle evine bırak. Eşyanı hazırla...
- Hazır efendimiz...
- Peki, haydi git. Dediklerimi unutma.. kimseye birşey söylemeyeceksin!
- Başüstüne efendimiz...
Yine boynumu büktüm.
Başımı eğdim, çıktım.
Saraydakilerin büyük bir kismi Milli kuvvetlere taraftardı.
Bir kısmı da, ne olacağız? diye düşünmekten kime taraftar olacağını şaşırmıştı. Ancak, muhakkak ki, padişah ile akıbeti meçhul bir sergüzeşte atılmaya taraftar hemen hemen hiç kimse yoktu.
Ne yalan söyleyeyim, ben bile, "Acaba ortadan kaybolsam... Bu seferden kendimi kurtarsam mı?" diye tereddüt içinde idim. Fakat kırk yıllık bir bağlılık beni yine sadakate sevk etti. Bir arabaya atladım. Besiktas'a, eve gittim.
Padişahın verdiği yüz elli lirayı bıraktım, saraya döndüm.