Onu bunu bırakın da söyleyeceğimi dinleyin: Timsahlar kesinlikle insanlardan daha terbiyeli. Sizi gördükleri zaman abuk sabuk sorular sormuyorlar en azından.
Kültür şokuna uğramanın bir faydası dokunmamıştı.
Peki ya sosyal teori ne güne duruyordu? Öyle değil mi ya?
Bir insan sürüyle birlikte yaşarsa insandır, bu sürünün adı da toplum.
Emin olun tekrar bir insana dönüşmek çok daha zor.
Bunun beni şana şöhrete kavuşturacağına dair en ufak bir umudum olmasa da ben size bundan bahsedeceğim. Bu dünyada adalet yok. Olsaydı bu çabam alkışlarla karşılanırdı.
Gitmesi bizi fazla üzmedi. Bir fabrikamız olmamıştı ama olsun, doğum oranı artıyordu ya, önemli olan da buydu zaten: Ne kadar fazla nüfus o kadar fazla nüfuz!
Bir zamanlar bir prens varmış, Kapitalizm'miş adı. Çok nüfuzlu ve zenginmiş ama yine de mutlu değilmiş. Çünkü ne onu seven biri varmış, ne de onun sevdiği birisi. O güne kadar kalbini titreten bir bakireye rastlamamış.
"Yazgı, yani kader. Kurallar olayların gelişigüzel gelişmesini önler. Yani rastlantıları ortadan kaldırır. Yani kaosu!
Demek istediğim, kurallar yazgınızın yazılı bir tarifi, kaderinizin sesi haline gelmişler."
"Siz bana şey mi demeye . . . "
"Bir şey demeye çalışmıyorum. Sizin dediğinizin aynısını söylüyorum. Tek farkı başka kelimeler kullanıyor olmam.
Siz 'düzen' diyorsunuz, ben 'yazgı'. Siz 'karışıklık' diyorsunuz, ben 'kaos', sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Sizin anlayacağınız kurallar sizin için ruhani, ulvi bir yapıya sahip. Şimdi onlara neden böylesine taptığınızı anlıyorum. "