Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Seçilmiş Əsərləri II.Cild

İmadəddin Nəsimi

Seçilmiş Əsərləri II.Cild Hakkında

Seçilmiş Əsərləri II.Cild konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.

Hakkında

Bu kitaba Nəsimi'nin humanist, ictimai-fəlsəfi və təsəvvüfi şeirləri daxil edilmiştir.
Tahmini Okuma Süresi: 10 sa. 39 dk.Sayfa Sayısı: 376Basım Tarihi: 2004Yayınevi: Bakı, Lider Nəşriyyatı
ISBN: 9789952417177Ülke: AzerbaijanDil: AzericeFormat: Ciltli
Türler:
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 80.9
Erkek% 19.1
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

İmadəddin Nəsimi
İmadəddin NəsimiYazar · 8 kitap
Kaynaklarda doğum yeri ve tarihi hakkında yeterli bilgi bulunmadığı gibi son dönem çalışmalarında da çelişkili bilgiler vardır. İran kaynakları Şîraz ya da Şirvan’da, XVI. yüzyıl Osmanlı tezkirecilerinden Âşık Çelebi Diyarbekir’de, Latîfî ise Bağdat’ta (Nesîm nahiyesi) dünyaya geldiğini söylemektedir. Nesîmî ile aynı dönemde yaşayan İbn Hacer el-Askalânî onu Tebrizli gösterir (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 269-270). İbnü’l-İmâd da aynı bilgiyi tekrarlar (Şeẕerât, VII, 144). Türkçe divanındaki bir beytine (Ayan, Nesîmî, II, 578) ve Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuarâ’sına (vr. 133a) göre Türkmen asıllıdır. Bunun yanında Arap olduğunu söyleyenler bulunsa da Türkleşmiş bir soydan geldiği ve ana dilinin Türkçe olduğu anlaşılmaktadır (Seyyid Nesîmî Divanından Seçmeler, s. VII). İbn Hacer el-Askalânî’nin Nesîmüddin (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 269), Sıbt İbnü’l-Acemî’nin Ali olarak verdiği adıyla ilgili Celâleddin, Ömer vb. isimler de zikredilmiştir; ancak İmâdüddin lakabı isim yerine geçecek kadar kabul görmüştür (Künûzü’ẕ-ẕeheb, II, 125). Künyesi Ebü’l-Fazl’dır. Hemen bütün kaynaklarda ismiyle birlikte “Seyyid” unvanı da kullanılmaktadır. İyi bir eğitim görmüş, genç yaşta tasavvuf yoluna girerek Fazlullah-ı Hurûfî ile Bakü ve Şirvan’da bir süre beraber yaşamış, Hurûfîlik anlayışının en sadık temsilcilerinden biri olmuştur. Nesîmî’nin önce Bedreddin eş-Şiblî’ye bağlandığı belirtilse de (Latîfî, s. 524) asıl şöhretini, Fazlullah-ı Hurûfî’ye intisap ederek halifesi olduktan ve onun Timur tarafından idam edilmesinin ardından kazanmıştır. Fazlullah’ın öldürülmesi üzerine Azerbaycan’dan ayrılıp Türkçe şiirleriyle tanındığı Anadolu’ya gelen Nesîmî’nin I. Murad devrinde Bursa’ya ulaştığı ve burada iyi karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Hacı Bayrâm-ı Velî ile görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Hurûfîlik’le ilgili fikirleri sebebiyle huzura kabul edilmemiştir (İA, IX, 207). Ancak Ali Şîr Nevâî’nin Nesîmî hakkında övgü dolu sözler söylemesi (Nesâyimü’l-mahabbe, s. 437) onun Orta Asya Türk dünyasında önemli bir kişilik olduğunu göstermektedir. Anadolu’da fikirlerini yayacak ortam bulamayan Nesîmî o tarihte Hurûfîler’in Suriye’deki en önemli merkezi olan Halep’e gitti. İbn Hacer el-Askalânî, onun burada Hurûfî şeyhi olarak faaliyette bulunduğunu ve bağlılarının çoğaldığını belirtir (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 270). Ahmet Yaşar Ocak, Şeyh Bedreddin Simâvî’nin aynı tarihlerde Halep’e uğramasının muhtemelen Nesîmî ile görüşmek amacını taşıdığını ileri sürmektedir (Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler, s. 184). Halkın yanı sıra Dulkadıroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Karayülük Osman (Râgıb et-Tabbâh, III, 16), Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah gibi devlet adamları da fikirlerinden etkilendiler (Değirmençay, s. 40 vd.). Nesîmî şairlik gücünü fikirlerini yaymak için kullandı. “Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etmesi” ve “vücudun bütün organlarını harflerle izah” gibi fikirleri Sünnî çevrelerde tepkiyle karşılandı. Halep ulemâsı onun ulûhiyyet iddia ettiğini, görüşlerinin İslâm’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi. Bu fetva, Memlük Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî’nin onayını alan saltanat nâibi Emîr Yeşbek tarafından boynu vurulup derisi yüzülmek suretiyle uygulandı (İbn Hacer, VII, 270; Latîfî, s. 526-527; Kınalızâde, II, 986). İbn Hacer, olayları kronolojik sırayla ele aldığı eserinde 820 (1417) yılına ait hadiseleri anlatırken onun bu yılda (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 269), aynı eserinin bir başka yerinde ise 821’de (1418) (a.g.e., V, 47) öldürüldüğünü belirtir. Sıbt İbnü’l-Acemî (Künûzü’ẕ-ẕeheb, II, 125-126) ve İbnü’l-İmâd el-Hanbelî de (Şeẕerât, VII, 144) Nesîmî’nin 820’de (1417) katledildiğini söyler. Onun ölüm tarihini 807 (1404), 824 (1421) ve 837 (1433) olarak veren kaynaklar da vardır. Abdülbaki Gölpınarlı ise Refîî’nin Beşâretnâme’sinde Nesîmî’yi “şehîd-i aşk-ı fazl-ı zü’l-celâl” diye andığını belirterek onun bu eserin telif tarihi olan 811’den (1408) önce öldürüldüğünü kaydeder (İA, IX, 207). Kabri Halep’te kendi adıyla anılan bir tekkede bulunmaktadır. Şîraz yakınlarında Zerkan dışında bir mezarının bulunduğu kaydedilse de (Rızâ Kulı Han Hidâyet, s. 236) burası bir makam mezar olmalıdır. Nesîmî ilâhî sıfatlara sahip olan insanın kutsallığının, saygınlığının ve özgürlüğünün korunması gerektiğini söylemiş, inandıklarını ve gerçekleştirmek istediklerini Hurûfîlik’te bulmuştur. Ona göre insan varlık güzelliğinin aynasıdır. Onu korumak, ona saygı göstermek bu güzelliğin korunması demektir. Çünkü Tanrı insan yüzünde görülür. Nesîmî’ye göre insan ceset ve ruhtan ibaret olmasına rağmen aslında daha yüce bir varlıktır. Kalenderîler tarafından takdis edilen şairin bazı şiirleri bu zümrelerin âyinlerinde okunmuştur. Nesîmî’nin seyyid olması ve Alevî-Bektaşîler’in yedi büyük şairinden biri kabul edilmesi kendisine çeşitli yerlerde mezar izâfe edilmesine yol açmıştır. Ayrıca Nesîmî bu çevrelerde şehid ve mazlum bir velî olarak çok büyük kabul görmüş, hakkında çeşitli menkıbeler oluşmuştur. Dilinde Âzerî Türkçesi özellikleri ağırlıklı olsa da Nesîmî, Oğuz Türkçesi’yle teşekkül etmeye başlayan klasik şiir dilinin kuruluşunda açık, sade ve âhenkli diliyle önemli rol oynayan lirik, samimi ve coşkun şairlerin başında gelir. Tasavvuf ve Hurûfîlik terimleri bir tarafa bırakılırsa dili halk diline çok yaklaşır. Nesîmî inanç ve heyecanlarını olduğu gibi şiire dökmekten kendini alamamış, ateşli ve taşkın sözler söylemiş, hayranlığını ifade ettiği Hallâc-ı Mansûr gibi canını feda etmekten kaçınmamıştır. Aynı zamanda divan edebiyatının mazmunlarını klişeleştirmeyi gerçekleştiren ilk şairlerdendir. Ayrıca Âzerî Türkçesi’nin Fuzûlî’den önceki en büyük şairi olarak kabul edilir. Türk edebiyatında önemli etkisi olan Nesîmî’nin en çok tesirinde kalanlar mutasavvıf ve özellikle Hurûfî şairlerdir. Şiirlerine kendi döneminde ve ölümünden sonra birçok nazîre yazılmıştır. Onun etkisinde kalan Türk şairlerinden XV. yüzyılda Âzerî şair Habîbî, Diyarbekirli Halîlî, Karakoyunlu hükümdarlarından Cihan Şah (Hakîkî), Hurûfî şairlerinden Refîî ve Penâhî; XVI. yüzyılda Arşî ve Usûlî sayılabilir. Şah İsmâil de (Hatâî) Hurûfîliği yeniden canlandıran bir hükümdar olarak Nesîmî’ye nazîreler yazan ve onu taklit eden şairlerdendir (ayrıca bk. Ayan, Nesîmî, I, 89-104). Nesîmî, Azerbaycan’da doğumunun 600. yılı itibar edilerek 1973’te UNESCO’nun kararıyla anılmıştır. Bu vesileyle onunla ilgili ortaya konan çeşitli eserlerden bazıları şunlardır: İmamverdiyev Gabil, Nesimi (Bakü 1974, manzum hikâye); Fikret Emirov, Nesimi Dastanı (1977, koreografik poema); İsa Hüseynov, Mahşer (Bakü 1982, roman). Ressam Mikayıl Abdullayev Nesîmî’nin portresini yapmış, ayrıca bazı şiirleri bestelenmiş, hakkında bir film çevrilmiş, Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Dilcilik Enstitüsü’ne adı verilmiştir. Azerbaycan dışında İran ve Türkiye’de Nesîmî hakkında yapılmış çeşitli çalışmalar bulunmaktadır: Hüseyin Sıddîk (Nesîmî, Tahran 1353 hş. [tarihî dram], Feridun Aşurof’tan çeviri); Seyyid Ali Sâlihî (Ḳaḳnûs der Şeb-i Ḫâkister, Tahran 1368 hş.); Reha Çamuroğlu (Sabah Rüzgârı: Enel-Hakk Demişti Nesîmî, İstanbul 1992).