Büyük Selahattin kendisinden aman dileyen Kudüs'ü aldıktan sonra hiç durmamıştı. Şam'da, "Biraz dinlenelim." istirhamında bulunan askerlerine :
-Ömür kısadır. Ecelden emin değiliz, cevabını verdi.
- Ant ne?
- Bilmiyor musun?
- Bilmiyorum.
O vakit güldü ve benden uzaklaşarak cevap verdi:
-Biz birbirimizin kanlarını içeriz. Buna "ant içmek" derler. Ant içenler kan kardeşi olurlar. Birbirlerine ölünceye kadar yardım ederler, imdada koşarlar.
— Dünyada bunun kadar iyi adam yoktu. Allah rahmet eylesin...
Diye acıyorlardı. Fakat Deli Murat:
— Hayır, hayır, dedi, bu adam ölüme lâyık bir günahkârmış!...
Tanıyanlar tekrar reddettiler:
— Hayır, mübarek bir adamdı! Hemşehrilerinden kimseye fenalık etmedi. Beş vakit namaz kıldı. Üç ay oruç tuttu. Fakire, fukaraya baktı. Öksüzler büyüttü...
— Hayır, hayır, dedi, bu adam ölüme lâyık bir günahkârmış!...
Ama cesedin başında herkes iyiliğine dair tanıklıkta ısrar ediyordu. Nihayet Deli Murat:
— O halde, bu adam şimdi gayet büyük bir günah işlemeye gidiyormuş! dedi. Uşaklarına ölünün üzerini aramalarını emretti. Küçük bir mektuptan başka bir şey bulamadılar. Bu mektup, genç ve namuslu bir kadının aleyhinde yazılmış, kocasına gönderiliyordu.