Sevda onun bakışlarını yakaladığında, "Beni yeniden öpemezsin," diye fısıldadı. "Bu çok..."
"Bu çok ne?"
Sevda itiraf edercesine, "Korkutucu," diye fısıldadı. "Tüm bunlar... çok korkutucu."
"Korkutucu olan bunlar değil, hayır..." Ezel uzanarak usulca Sevda'nın yanağını okşadı. "Seni korkutan bu kadar özgür hissetmen Sevda, seni korkutan bu... Bir şeylere karşı gelmek, sınırları ihlal etmek seni korkutuyor çünkü bugüne kadar hep onların ardında yaşadın. Süslü bir kafesteki o küçük kuştun, hatta bir kelebek... Kanat çırpmak yerine yürüyordun. Şimdiyse uçmayı keşfettin, kanatlarını özgürce çırpabilmeyi..."
"Seni korkudan bu kadar özgür hissetmen Sevda, seni korkutan bu.... Bir şeylere karşı gelmek sınırları ihlal etmek seni korkutuyor çünkü bugüne kadar hep onların ardında yaşadın.
Süslü bir kafesteki o küçük kuştun, hatta bir kelebek....
Kanat çırpmak yerine yürüyordun. Şimdi ise uçmayı keşfettin, kanatlarını özgürce çırpabilmeyi...."
"Anne..."
Melek'in ağlamaklı sesini duyduğunda arkasını dönen Ezel, onun paytak adımlarla kendisine yürümesini seyretti. Kızının
üstünde fırfırlı, sarı bir gecelik vardı ve her zaman gülücükler saçan dudakları bu kez aşağıya doğru kıvrılmıştı. Sevda'nın bir
kopyası olan çakır gözleri de yaşlarla dolmuştu. Annesinin resmine bakarken her an ağlayacakmış gibi duruyordu.
Melek eşofmanının paçalarına sarıldığında, Ezel eğilerek onu kucağına aldı.
"Baba, anne..."
Melek huysuzca Sevda' nın tablosunu işaret ettiğinde. Ezel uzanarak kızının
minik parmağını yakaladı ve dudaklarına
götürdü. Dolan gözleri ve acı dolu sesiyle, "Evet, kızım, dedi.
"Anne... "
::(((
Ezel, "Onu göremesem de kalbimde benimle, " demişti, "Orası hala ona ait ve her zaman öyle kalacak. Tıpkı karşımdaki sandalyenin, yatağımın diğer yarısının, evimin, ruhumun ve bedenimin ona ait olduğu gibi... O benimle, hep benimle.