Kapıyı açtığım anda yüzüme mest edici kokusu vururdu. Bu dünyaya ait bir koku değildi o. O anki sevincimi unutamam. Büyük bir memnuniyetle kalbimin güneşini karşıladım. Çok sevinmiştim. Kırk farklı güneş üzerime doğmuş gibiydi. Yüreğimdeki yalnızlık hissi tarumar olmuştu. O gelince yüreğim şenleniyor, gidince her yer ıpıssız ve kapkaranlık kalıyordu sanki. Kırk gecenin sonunda ona kavuşmakla yeniden doğmuş gibiydim. Ayrılığın hüznü kavuşmanın güzelliğini artırmak için değil miydi?"
Onun için doğruluğu nazara veriyor Nebi:
"Hud suresi," diyor. "Beni bu sure ihtiyarlattı."
Sahabe şaşkın:
"Neden Ya Resulullah! Hangi ayettir sizi böylesine etkileyen!"
"İnandığınız gibi dosdoğru olunuz."
İkindi ezanı neden hüzün verirdi. Neden içinin tellerini titretirdi insanın. Sönüş vakti miydi? Gerçek olana dönüş vakti mi? Her şeyden, her yerden ve zamandan sıyrılmış olmanın üryanlığında dönüşü mü hatırlatırdı?
Bilirim ki dinde matem yok ama bu matem değil, hasret bir yüreğin Sevgili'nin yokluğunda duyduğu acının adıdır. Ruhumun güneşinden ayrı düştüğünü kimseye anlatamam.