Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seyahatlerim

Ali Suad

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Osmanlı dönemi Irak halkı
Hizmet-i askeriye ifa etmezler, yalnız vergi verirler.
Osmanlı son döneminde Irak'ın durumu
Memurların, şeyhlerin, serserilere olan muamelesinden kurtulduğunu hisseden ve evvelce kalpsiz, vicdansız, hain, şaki, hırsız, hilekar ve vahşi tanılan aynı adam, gayretli, muti, minnettar ve hatta halim ve doğru olmuştu. Çünkü hanesi ve tarlası vardı.
Reklam
Bizans'ın payitahtına yerleştikten beri bin türlü ezvak-ı safa ile bir o kadar hırman ve cefanın her ikisini de görmüş ve en sonra ikincisine alışmış olan hayalperest bir kavmin hal-i hazırındaki mesuliyeti itibariyle ben orada garip bir maznun gibiydim.
Sayfa 119Kitabı okudu
Bu havali bütün "Şemmar" ve "Aneze"lerin cevelangâhıdır. Böyle bir şimendifer hattının derece-i ehemmiyetini vehle-i evvelide takdir etmek biraz müşkülse de mevki-i coğrafi ile memleketin idari ve siyasi ahval-ı hususiye ve mahalliyesi nazar-ı dikkate alınarak Hicaz cihetiyle Basra Körfezi'nin birbirine demirle rapt ve ilsakından evvela ticaret, saniyen idare ve imar makasidine ne kadar faide ve muhassenat bahş eyleyeceği gittikçe kesb-i vuzuh eder. Şu kadar ki bunların hepsinden ve bu cihetlerde her türlü teşebbüsat-ı umraniyeden evvel aşairi bir yerde tespit ve iskân mecburiyet-i katiyesi vardır. Bu aşair meselesi katiyet kesbetmedikçe her ne yapılsa onların hedef-i tecavüzatı olmak tehlikesi daima mevcuttur. Bu hâl müşkül, masraflı, yorucu ve kuvve-i askeriye ile memurin-i idariyeyi aled-devam faidesiz şeylerle zaruri işgal edici bir kararsızlıktır.
Sayfa 118Kitabı okudu
Ertesi gün saat beşte “Bender-Buşir'e geldik. Şimdi burada insana gayri ihtiyari ve pek tabii olarak bir düşünce geliyor: “Hufuf”tan Bahreyn’e gelmek, yani ancak iki günlük bir mesafeyi geçmek için çekilen mihen ve meşakk ve uğranılan teehhürat ve mehalik ve sonra Bahreyn’den “Mill” vapuruna binildiği vakitki maddi ve manevi istirahat-ı tamme. Bu meselede kemâl-i ye's ve nefrin ile verdiğim hüküm ve istihsal ettiğim netice, bizim yine bilgisiz, görgüsüz, hodpesent, hayalî, tembel ve binaenaleyh her türlü ızdırabatı çekmeye ve her mahrumiyete boyun eğmeye mahkumiyetimizdir. Hamiyet ve gayretimizin ancak makalat-ı edebiye yazmak veya okumaya inhisar etmesidir; hissiyatımızı, daha amelî dereceye getirememiş olmamız ve yalnız nazariyat içinde birbirimize akıl hocalığı hâlinde kullanmamızdır. Bunun için Basra körfezi sevahil-i Osmaniyesinin ve ehemmiyet-i siyasiyesini ve bugün maziden pek çok farklı surete en zaruri şeyleri ifa derecesinde olsun çalışmak mecburiyet ve ihtiyacını bilmek medeni bir vukufla anlamak mecburiyeti, bütün memurin -ilk safta olarak-hazin bir surette mevcuttur. Milletin mütenevvir kısmı -demek ki- tecrübesiz ve görgüsüz olarak İstanbul muhitinde kalacak, okumuş ve öğrenmiş olduğu için her meseleyi kemal-i itimad-ı nefs ile yeşil masanın üzerinde halledecek, İstanbul muhitinin nazik, uyuşturucu, idare-i maslahat edici, mühmel ve mütereddit ve yaptığı işin yolunda olduğuna kani ve kendinden daha iyisini görüp tanımadığı için hodpesent ve mağrur heva-yı marizinde hür bir milletin, her şeyi nakıs ve büyük himmetlere muhtaç ve müftekir bir memleketin ukalası sıfatından asla vazgeçmeyerek işlerine devam eyleyecektir.
Meşrutiyetin icraat-ı celilesinden biri ve pek mühimi olan jandarma tensikatının her tarafta sürat-i icrasından dolayı artık son günleri yaklaşmış olan bu jandarmaların hâli manen ve maddeten görülecek bir şeydir. Hepsi değilse bile yüzde doksanı altmış yaşından asla aşağı olmayan bunların ne oldukları hiç malum değildir. Ekserisinin lisanı anlaşılmadığı gibi kıyafetleri de birbirine katiyen benzemez. Bunlar entarili, kapsız koyun derisinden kürklü, mavi bezden pantolonlu, düğmesiz dar setreli ve şalvarlı, çorapsız ve terlikli, kefiyeli veya ikalli ve maşlahlı olarak arz-ı endam ederler. Tabiatlarıysa bir dilenciden kâmilen farksızdır. Birkaç kuruş alabilmek ümidiyle evvelden dualara başlarlar. Memuriyete gitmedikleri vakit gayetle tembel ve dünyadan bıkmış olduklarından yanı başlarındaki hancıya sularını bile taşıtır ve her işlerini gördürürler. Bağdatlı veya Fırat sahili köylerinden olanlar en fenalarıdır. Daha iyisi Kürtler ile Çeçen muhacirininden olan efrattır. Zabitleri de yine böyledir.
Reklam
Lakin bunun haricinde eski-yeni hep binalar çirkin ve zevk-i selimden büsbütün mahrumdurlar. Hâlbuki Halep, binaya mahsus taşların en âlâsı olan kolay oyulur ve kesilir beyaz, pek çok dayanır bir nevine çok miktarda ve ucuz fiyatta maliktir. Her beldeye müyesser olmadıktan maada birçok yerlerde nadir olan bu meziyet-i fevkaladeden tamamen istifade edememeleri cidden ta'yip ve muaheze olunacak bir hâldir. Şehir, yine her yerde olduğu gibi belediyenin himmet ve gayrette kusurundan dolayı kirli paslı ve gayri muntazam bir hâldedir. En işlek caddelerin ekseriya dar olan yerlerinde sabahtan akşama kadar kemal-i betaetle çalışan ve bazen de nargile içmeye giden tek bir amelenin mesela lağım açarak etrafı geçilmez ve hatta bakılmaz bir hâle koyduğu her gün görülen şeylerdendir. Bunları bir usule rapt, çarşıları zorla temizliğe alıştırmak, çarşıdan hayvan geçirtmemek, hülasa et ve mevad-ı sükkeriyeyi daima örtüler altında saklamak gibi icraatın unutulduğunu görmek insanın mucib-i hüznü oluyor. Bu şeyleri ahaliden beklemek pek beyhudedir. Çünkü o seviye-i irfana, o görgüye, bu nevi bir letafet ve intizama ihtiyaç hissine daha malik değildirler. Lüzum hissetmez ki yapsın. Şekerlemeler, kuru meyveler üzerine örteceği bir gaz parçası, etleri saracağı birkaç arşın bez veya saklayacağı bir tel dolap onun için bir israf, fazla ve şayan-ı esef bir masraftır...
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.