"Bunlar daha hâlâ aynı yerde, o aynı kir pas içindeki taburede oturur, akşamları acı biber soslu patates tıkınırlar ve neler olup bittiğini de anlamazlar. Kuşkuyla birbirlerini izleyip sessizlikte dolu dolu geğirir ve beklerler. Metanetle ve pes etmeden bekler ve kendilerini açıkça dolandırdıklarını düşünürler. Domuz kesilirken, olur da kendilerine de bir lokmacık düşer mi, diye sinen kediler gibi yere yapışarak beklerler. Bunlar, eskiden efendileri başına kurşun sıkarak canına kıymış şato hizmetçileri gibidir, şimdi hepsi birden cesedin çevresinde öylesine eli kolu bağlı ve beceriksizce aylaklık ediyorlar..." "Bırak nağme yapmayı, patron, yoksa geliyor sana şamar!.." Petrina arkadaşının sesini kesmeyi deniyor ve guruldayan midesine bastırıyordu. Gel gör ki Irimiás hiç kulak asmadı, kendini iyice kaptırmıştı. "Sahibini yitirmiş köledir bunlar ama gurur, saygınlık ve cesaret olmadan da edemezler. İçlerindeki ruhu canlı tutan budur, hatta bütün olanların kendilerinden kaynaklanmayıp yalnızca onların gölgesinde yaşamayı sevdiklerini, o küt kafalarının derinliklerinde duyumsadıkları halde böyledir bu..."
Binanın köşesinden döndü, işemek için çıplak bir akasya ağacının dibinde durdu, arada gökyüzüne bakınca kendisini dehşet verici biçimde küçük ve çaresiz hissetti ve sidik, içinden bitmek tükenmek bilmez bir şekilde, erkeksi bir kuvvetle şırıldadıktan sonra üstüne gene hüzün çöktü. Üzerindeki göğü yılmaz bir şekilde gözleriyle taradı ve sonsuza kadar tepelerine gerilmiş olan gök kubbenin, "burada her şeyin yazılı bir sonu var" düsturuna göre kendileri için bir yerlerde -ne kadar uzak olursa da olsun- gene de sonunun geleceğini düşündü."