Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şiddetin Uzun Yüzyılı

John Keane

Şiddetin Uzun Yüzyılı Gönderileri

Şiddetin Uzun Yüzyılı kitaplarını, Şiddetin Uzun Yüzyılı sözleri ve alıntılarını, Şiddetin Uzun Yüzyılı yazarlarını, Şiddetin Uzun Yüzyılı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bugün çağdaş devlet gücüne özgü yapıların, hükümet politikalarının ve sivil toplumun giderek bozularak silahlı çeteler ve karteller tara­fından grotesk yapılara dönüştürüldüğü pek çok durum bilinmek­tedir. Bu eğilimin aşırı bir örneği, Kolombiya'daki Cali kartelidir; bu kartelin dünya kokain kartelinin yüzde seksenini denedediği ve El
Reklam
Her ne kadar ütopyacı inanışlar, şiddetle delik deşik olmuş bir dünyada şiddetin niteliği ve yoğunluğunu azaltmak gibi önemli bir ilkeyi canlı tutsalar da, pratikte Kamboçya'nın Ölüm Tarlalarını anlatan bir filmin so­nunda çalan bir John Lennon prkısı kadar yararsızdırlar.
Ruanda / Tanık
Sonra sabah on civarında, palalar ve masuslarla öldürmeye başladı­lar ... Kilise, hastane, çarşı her yer tamamen kuşatılmıştı. Hiç kimse kaçamadı. Birlikte kaçmaya çalışanların üzerine el bombası attılar. Sonra para bulmak umuduyla ölü bedenleri didik didik aradılar. Ben bir el bombasından kurtulmuştum. Önemli bir yararn olmadığını hissettim. Bir köşeye saklandım. Kocam ölmüştü ... Öğleden sonra iki civarında saldırganlar çarşıya saldırmak üzere bulunduğum bölgeden çekildiler. Ortada çok sayıda ceset vardı. Her yer kıpkırmızıydı. Su gibi kan akıyordu. Ölmüş annelerinin çıplak memelerini emmeye çalışan bebekleri görebiliyordum
Stan­dart sosyal bilim yaklaşımına göre iç (sivil) savaş, bir toplumda hu­ kukdışı şiddet araçlarına başvurarak devlet erkini ele geçirmeyi veya sağlamlaştırmayı ya da meşruiyet simgelerini ele geçirmeyi amaçlayan girişimlerden kaynaklanan toplum içi çatışmadır. Sivil savaş dikey hedefler için yapılan yatay çatışmanın şiddet içeren bir türüdür. Sivildir çünkü siviller çatışmada taraf olarak yer alırlar. Savaştır çünkü çatışmada tüm taraflar şiddete başvururlar. Sivil savaş genelde, rahatsızlık yaratan belli toplumsal ve politik sorunları çözmek için gerekli resmi ve gayrı resmi kanallann tıkandığı durum­larda patlak verir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan sonra düşmanlarının yanlışlarını sergileme yoluyla milliyetçiliğin haklılığını ispatlama çabası, 20. yüzyıl Güney Avrupasında oldukça tehlikeli bir görünüm kazandı. 1915 'te Türkiyeli Ermenilerin katledilmesinden ve 1922' de Anadoludaki Yunan ordusunun Türkler tarafından amansız bir boz­guna
Reklam
Ne var ki milliyetçilik sadece 'Öteki' fobisiyle ayakta durmaz. Kibirli bir şekilde 'Öteki' ni aşağılık, işe yaramaz ve değersiz göster­meye bayılacak kadar mağrurdur da. 'Öteki', saygı gösterilmeye veya tanınmaya değmez; çünkü kokan nefesi, garip yemekleri, hiç de sağlığa uygun olmayan alışkanlıkları, yüksek sesli ve alışılmamış müziği, anlaşılmaz sözlerle dolu garip dili onu bizim dışımıza ve ötemize yerleştirir. Öyleyse, isterse ülkemizin bir bölümünde yaşyanların yerleşimcilerin çoğunluğunu veya azınlığını teşkil etsinler, 'Ötekiler' in pek az hakkı (eğer o da söz konusuysa) olabilir. Ulusun tek bir mensubunun olduğu heryerde Ulus da var demektir. (Lenin' in vurguladığı gibi) büyük, işgalci bir ulusun milliyetçiliğiyle işgal edi­len küçük ulusların milliyetçiliğinin birbirinden ayrılması gerektiği ve işgalci ulusun her zaman daha çirkin ve daha suçlu olduğu bir gerçektir. Milliyetçiliğin az ya da çok militan olduğu ve ana temala­ rının ulusal parayı koruyup değerini yükseltmekten sınır değişikli­ğine yönelik siyasal ayrımcılık biçimlerine dek uzanan bir spektrum izlediği de ayrı bir gerçektir. Ne var ki bütün bu farklılıklara karşın milliyetçiterin hepsi de, at gözlüklerine mahkumdur. Bu da milli­yetçileri 'Öteki'yle alay etmeye, 'Öteki'ne çamur atmaya, ona Wogs, Scheiss ve Tapis diye adlar takmaya, kurumsal yapılarda onu dışla­maya, azınlık dillerinin kamusal kullanımını yasaklamaya (dil katli), hatta aşırı durumlarda homojen bir ulusal ülke yaratmak için 'Öte­ki'ni vahşice ortadan kaldırmaya sürükler.
Her satırı bir kitap, inanılmaz!
Milliyetçiliğin merkezinde -ve gramerinin özgül karakteristikle­ rinin pek çoğunun merkezinde- 'Öteki'ni aynı zamanda hem her şey hem de hiçbir şey olarak görmesi yatar. Milliyetçiler, yabancıların gittikçe büyüyen varlığının doğurduğu tehdit yüzünden diken üs­tündedir. 'Öteki', ulusun boğazına dayanan bir bıçak gibidir. Milli­ yetçiler dost-düşman hesaplarıyla hareket ederken, panik içinde "öteki ulusun" kendi uluslarının zararına yaşadığı yolundaki aptalca önyargıya sarılırlar. Milliyetçiler, bütün ulusların hayvanca bir ölüm kalım mücadelesinin içinde olduğuna ve ancak en güçlünün ayakta kalabileceği hissinin esiridirler.
Başka bir deyişle düşük IQ'lu saldıranlıktan ibaret.
Milliyetçiliğin, ulusal kimlik anlayışının tevazuuyla hiçbir ilişkisi yoktur. Sadece yabancıların ve "millet düşmanlarının" suçlu olduğu­nu kabul ettiğinden, geçmiş veya şimdiki zaman için asla utanç duymaz. Erkeksi zafer şenlikleri düzenler ve ulusal tarihi soylu atalar, kahramanlık ve cesur yenilgiler hakkındaki hikayelerle doldurur. Kendini yenilmez görür, bayrağını daima yükseltir, eğer gerekirse elini düşmanlarının kanına bulamaktan hiç çekinmez.
Nasıl ki sivil toplumun savunucuları dünyanın basitçe algılan­ masına karşı mütemadiyen mücadele verirlerse, milliyetçilik de, dünyanın karmaşıklığını göz ardı etmek için sürekli devam eden bir mücadele sergiler. Bu mücadele, belirli meselelerden haberdar olmama, kayıtsız kalma -hiç de masum olmayan bir kayıtsızlıktır bu- mücadelesidir. Bu sayede, yoluna çıkan her şeyi kırıp dökerek veya bastırarak dünyayla çarpışmaya, sınırları korumaya, yeni toprak­lar üzerinde hak iddia etmeye ve toprağı iktidar, üzerinde yaşayan­ları da "tek yumruk" olarak görmeye eğilimlidir.
61 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.