Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Şiddetin Uzun Yüzyılı

John Keane

Şiddetin Uzun Yüzyılı Sözleri ve Alıntıları

Şiddetin Uzun Yüzyılı sözleri ve alıntılarını, Şiddetin Uzun Yüzyılı kitap alıntılarını, Şiddetin Uzun Yüzyılı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Savaş artık film, film de savaş olmuştur.
Sayfa 164 - Dost Yayınevi
Milliyetçilik bir akbabadır. Belirli bir coğrafyada eskiden beri süregelen millet bilincinden beslenir; bu ortak bilincin bir sonucu olan ulusal kimliği, eski kendiliğinin tuhaf bir parodisine çevirir.
Sayfa 119 - Dost Yayınevi
Reklam
Jean- Jacquez Rousseau
Bir avuç zalimin elinde unufak edilmiş insanlığı görüyorum. Zenginler kurbanlarının kanını ve gözyaşlarını rahatça içerken, ızdırap ve yokluktan mahvolmuş, açlıktan kırılan ayaktakımını görüyorum. Her tarafta güçlülerin, yasanın dehşetli kudretiyle zayıflara karşı silahlanmış olduğunu görüyorum.
Sayfa 26 - Dost Yayınevi
Rousseu
Yasanın dehşetli kudretiyle zayıflara karşı silahlan­mış olduğunu görüyorum.
Çoğu siyasetçinin (nadir bazı durumlar ya da kendi çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında), Kürdistan, Somali, Ruanda ya da Bosna-Hersek gibi kat­liam bölgeleri konusunda, sözde "çok uzaktaki" bu ülkelerde yaşanan vahşete karşı asker'i müdahale ve şiddete karşı şiddet kullanımı için halk desteği sağlamaya girişmek bir yana, kamu önünde konuşmaktan bile mahçupça kaçınmaları, hatta bunu doğrudan reddet­meleri, örtük bir biçimde kabul edilen bir kuraldır.
Reklam
Öldürülmenin de bir sürü yolu vardır, ama sonuç tektir: Ölürsünüz, artık yoksunuz­dur, bir daha hiçbir yerde asla bulunamazsınız. Bir yerlerde birileri için istatistiki bir bilgi haline geliverirsiniz; şanslıysanız, fotoğrafları­nız ve sizin için bir hazine değerini taşıyan eşyalarınız, yakınlarınız, arkadaşlarınız, meslektaşlarınız ya da sevgilileriniz tarafından özenle saklanır. Ama gerçek şu ki, şiddet sonucu ölenler, bir uçurumun kenanndan atılmış insanlardır. Ölüm, onların yerçekimi merkezidir. Düşüşün sonunda ölüm onları bekler. Artık sokaklarda dolaşamaz­lar; tayın listelerinde adları yoktur artık. Ne su ve ekmek kuyrukla­rında görülürler, ne de yatakların da, mutfaklarında ya da sevdikleri­nin kollarında. Bundan sonra sadece karınca ya da sineklerle kap­lanmış, kana bulanmış bedenlerdir onlar; parklarda ya da stadyum­ların zeminlerinde fazlaca derin kazılmayan mezarlardır; çölde kıv­rım kıvrım uzanan kum tepecikleri, hantal binalarda taştan bloklar olarak görülürler. Öykünün sonu.
Paradoksal olarak, demokratik barış bölgelesinde yaşayanların, dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan insanlarla aynı ölçüde şiddetle karşı karşıya kaldıklarını söylemek mümkündür.Demokratik barış bölgesi, şiddeti daha fazla hissetmektedir: Dünyanın demokratik ve barış içindeki kesimlerinin sınırları içinde şiddetin imge ve öyküleri, gündelik yaşamlarında huzur içinde yaşayan yurttaşlara daha yoğun ulaşabilmektedir. Bunun nedeni, sigorta şirketlerinin risk hesapları ve güvenlik koşulları; polis otoritelerinin halkla ilişkiler konusundaki hevesi; şiddeti gündemde tutma ve cezai yaptırım sürecini harekete geçirmek amacıyla başlatılan kampanyalar ve dünya çapında bir iletişim sisteminin gelişmesidir.
Shakespeare'in Antony'sinin işaret ettiği gibi, intihar hem dostlara hem de düşmanlara açık bir mesajı iletir: "Kendimin efendisi benim."
Şiddet sorununu gözardı etmek veya "marjinalize" etmek budalaca bir tutum olacaktır.
Reklam
İdam cezaları 19.yüzyıl başlarında öylesine artmıştı ki, 1830'larda idam cezalarının yüzde 90'ı idam mahkümlarına karşı duyulan insancıl bir sempati yüzünden değil, darağaçları İngilizlerin manzarasını kapatmasın diye infaz edilmiyordu
Şiddet şiddeti doğurur; bu da şiddeti kullanışsız kılar.
Siyaset Meydanı ya da Politik Talk Show
Özenle seçilmiş dinleyicilerin birbirlerine öfkeyle bağırmalarına, sunucunun sözünü kesmelerine, gürültü yapmala­rına, uzman diye programa katılanlara bağırmalarma ve ropörtaj yapılan kimseleri yalancılıkla suçlamalarına izin verilirken, bu din­leyicilerin önünde yine çocuklara yönelik taciz, hayvanlara kötü muamele ve eşcinsel şiddet gibi meseleler tartışılmaya çalışılır. Tüm bağırış çağırışların arasına da, çikolata, yatak ve pizza gibi metaların reklamları sokuşturulur.
Ne var ki milliyetçilik sadece 'Öteki' fobisiyle ayakta durmaz. Kibirli bir şekilde 'Öteki' ni aşağılık, işe yaramaz ve değersiz göster­meye bayılacak kadar mağrurdur da. 'Öteki', saygı gösterilmeye veya tanınmaya değmez; çünkü kokan nefesi, garip yemekleri, hiç de sağlığa uygun olmayan alışkanlıkları, yüksek sesli ve alışılmamış müziği, anlaşılmaz sözlerle dolu garip dili onu bizim dışımıza ve ötemize yerleştirir. Öyleyse, isterse ülkemizin bir bölümünde yaşyanların yerleşimcilerin çoğunluğunu veya azınlığını teşkil etsinler, 'Ötekiler' in pek az hakkı (eğer o da söz konusuysa) olabilir. Ulusun tek bir mensubunun olduğu heryerde Ulus da var demektir. (Lenin' in vurguladığı gibi) büyük, işgalci bir ulusun milliyetçiliğiyle işgal edi­len küçük ulusların milliyetçiliğinin birbirinden ayrılması gerektiği ve işgalci ulusun her zaman daha çirkin ve daha suçlu olduğu bir gerçektir. Milliyetçiliğin az ya da çok militan olduğu ve ana temala­ rının ulusal parayı koruyup değerini yükseltmekten sınır değişikli­ğine yönelik siyasal ayrımcılık biçimlerine dek uzanan bir spektrum izlediği de ayrı bir gerçektir. Ne var ki bütün bu farklılıklara karşın milliyetçiterin hepsi de, at gözlüklerine mahkumdur. Bu da milli­yetçileri 'Öteki'yle alay etmeye, 'Öteki'ne çamur atmaya, ona Wogs, Scheiss ve Tapis diye adlar takmaya, kurumsal yapılarda onu dışla­maya, azınlık dillerinin kamusal kullanımını yasaklamaya (dil katli), hatta aşırı durumlarda homojen bir ulusal ülke yaratmak için 'Öte­ki'ni vahşice ortadan kaldırmaya sürükler.
59 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.