Freud'un çelişkisi tam da budur; kimseye bağlı olmamayı arzuluyordu; birinin himayesi altında olmaktan nefret ederdi ama aynı zamanda korunmayı, hayran olunmayı, bakılmayı da istiyordu ve bu çelişkiyi hiç çözemedi.
Freud isyankardı ama devrimci değildi. İsyankar derken, mevcut otoritelere karşı mücadele eden ama bizzat ( başkalarının kendisine itaat ettiği) bir otorite olmak isteyen ve bizatihi otoriteye bağımlılığını ve saygısını yok etmeyen kişiyi kastediyorum. Onun başkaldırısının başlıca hedefi kendisini onaylamayan otoritelerdir. Kendinin seçtiği, özellikle de onlardan biri haline geldiği otoritelerle dosttur. Psikolojik açıdan bu tür "asiler", güç kazanana kadar başkaldıran ama güç sahibi olduklarında da birer tutucu haline gelen radikal siyasetçiler arasında çokça bulunabilir.