Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sınıf Arkadaşları

Cevdet Kudret

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Boş zamanlarında düşünüyordu: Şimdiye kadar o cehennem hayatına nasıl katlanmıştı? Ufacık bir mal insanın karakterini, hatta ahlakını nasıl değiştiriyordu? Demek ki, malı olan insan hiçbir zaman samimi değildi. Onlarda bütün düşünceler, duygular ve hareketler aslının tam tersine olarak işliyordu. En yoksul insan, herhalde en doğal insandı. Malı olanlar ise sadece eğri düşünceli, çarpık duygulu birer gölge, gölge bile değil, ipleri başkasının elinde bir kukla, insan taklidi yapan bir maymun, bir. ..
Sayfa 154 - Evrensel Basım Yayın
Hocanın değneğini yiyen öğrenciydi, ama hocaya bu değnekleri getiren de öğrenciydi.
Sayfa 18 - Evrensel Basım Yayın
Reklam
Meydan hala kalabalıktı. Biraz sonra beş, on çöpçü geldi, süpürge ve kovalarla taşları yıkadı. Artık ortada hiçbir iz kalmamıştı. Polisler gitti, halk dağıldı ve hayat eskisi gibi sürüp gitmeye başladı. Az önce sanki hiçbir şey olmamıştı.
Sayfa 143 - Evrensel Basım Yayın
Okulda
Her şeyin ayrı bir zamanı, sırası, düzeni vardı. Gülme zamanı ayrıydı, koşma zamanı, hatta ağlama zamanı ayrıydı. Dayak yemedikçe ağlamak yoktu. Ağlayan bulunursa onlara ayrıca dayak atılırdı. Böylelikle, sebeplerle sonuçlar her zaman birlikte yürütülmüş olurdu. Hele yeni gelen öğretmen çok titiz bir adamdı. Her şeyi vaktinde, saatinde, dakikasında istiyordu. Neyse ki çocuklar saati okuyamıyordular.
Sayfa 23 - Evrensel Basım Yayın
Yoksulsun sen yoksul kal
Felaket büyüktü. İleri gelen bütün devlet adamları -nazırlar, müsteşarlar, daire müdürleri- yangından çıkanların oturdukları yerleri bir bir dolaşıyor, hepsiyle ayrı ayrı konuşuyor, dertlere çare bulmaya çalışıyordular. Bir gün, öğle üzeri, Süleyman'ların oturduğu medrese kapısında Ziraat Nazırı'nın arabası durdu. Nazır ve yanındakiler hep birden medrese avlusuna girdiler. Çevresinde halk, perişan ve ürkek bir halka çevirdi. Yemek zamanı olduğu halde henüz hiçbiri bir şey yememişti. Nazır sordu: - İçinizde yiyeceği olmayan var mı? Halktan birkaç kişi ayrıldı, ortaya çıktı. Bu sefer Nazır yalnız onlara sordu: - Sizin yiyecek bir şeyiniz yok mu? Ayakları üzerinde güç duracak kadar uzun boylu, zayıf bir adam cevap verdi: - Yok efendim. - Yiyecekleriniz ne oldu? Hepsi yandı mı? - Biz yoksul adamlarız, bey. Yangından önce bir avuç şeyimiz vardı; şimdi o da yandı, işte böyle açıkta kaldık. Nazır birdenbire kızdı, hepsini payladı: - Siz zaten açmışsınız be! Eskiden de bir şeyiniz yokmuş! Ben sizi aramıyorum, ben yangından sonra aç kalanları soruyorum! Medresede Nazırın beğenebileceği kadar aç bulunmadığı için hiç kimseye yardım edilmedi ve devlet adamı, etrafını çeviren halkaya arkasını döndü, yanındakilerle birlikte çıkıp gitti.
Sayfa 150 - Evrensel Basım Yayın
Halktan toplanan yardım paralarına ne oluyor?
Çamaşırcı Hatice Kadın yangından sonra bir medrese odasına taşınmış, oradan bir daha çıkamamıştı. El çamaşırından aldığı para, ayrı bir ev açmasına yetecek kadar çok değildi. Gerçi, böyle açıkta kalan kimseleri barındırmak için halktan yardım parası toplanmış, Beyazıt'tan Aksaray'a inen cadde üzerinde bu para ile dört tane büyük apartman kurulmuş, adlarına da "Harikzedegan apartmanları"* denmişti ama, bunlara yangından çıkanlar oturtulmamış, daireler belediyece ayrı ayrı kiraya verilmiş, bu kiradan gelen para da yangın halkına dağıtılmamıştı. Felaketten sonra yardım parası sıcağı sıcağına toplanmışsa da, yapılar aynı çabuklukla kurulamamıştı. Aradan epey zaman geçtiği için, halkın ilgisi gevşemiş, verdiği paranın nerede kullanıldığını sormak hiç kimsenin hatırına gelmez olmuştu. "Harikzedegan apartmanları" artık doğrudan doğruya belediyenin malı sayılmış, onun yıllık bütçe açığını kapamaya başlamıştı. Bunların yangın halkıyla ancak ismi bakımından ilgisi kalmıştı. Zaten, hali vakti yerinde olanlar birer ev tutup yerleşmişti; medresede kalanlar ise bu apartmanlara layık kimseler değildi; bu kadar konfor onları belki de rahatsız ederdi; oysa medrese odalarında geçen hayat, onların alışmış oldukları hayata uygundu. *Harikzedegan apartmanları: Yangınzedeler (yangından zarar görenler) Apartmanları. Cumhuriyet'ten sonra Türk Hava Kurumu'na verildiğinden Tayyare Apartmanları diye anılan binalar 1980' den sonra satılarak otel yapılmıştır.
Sayfa 207 - Evrensel Basım Yayın
Reklam
Şimdi güneş tam başlarının üstüne yükselmişti. Karşıda, Beyoğlu yakasında, birkaç apartmanın camı parlıyordu. Süleyman, bu camların hala nasıl olup da parladığına şaştı. Daha birkaç gün öncesine, işgal orduları çekilip gidene kadar türlü coşkunlukların, "zito" seslerinin, yabancı bayrakların, şenliklerin, fuhuşların birbirine karıştığı Beyoğlu, şimdi kepenklerini indirmeli, gözlerini kapamalı, ışığını söndürmeli değil miydi? Beyoğlu! Beyoğlu! Süleyman ondan tiksiniyor; onun işte böyle -aşığı tarafından yüzüstü bırakılmış bir kadın gibi- yalnız, haysiyetsiz, yardımcısız kalışına seviniyordu. Delikanlı oraya daha çok bakmaya katlanamadı; gözlerini yine önündeki toprak yığınına çevirdi ve muhtarın ölümü, ona, savaş devrinin, zulmün, fesadın ölümü gibi göründü.
Sayfa 242 - Evrensel Basım Yayın
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.