Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dante'nin Jübilesi

Sıraselviler'de Bir Otel Odası

Anar Rzayev

Sıraselviler'de Bir Otel Odası Gönderileri

Sıraselviler'de Bir Otel Odası kitaplarını, Sıraselviler'de Bir Otel Odası sözleri ve alıntılarını, Sıraselviler'de Bir Otel Odası yazarlarını, Sıraselviler'de Bir Otel Odası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
396 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Əsər müasir dövrümüzün problemlərindən bəhs edir. Rüşvət almadan, təmiz yaşamağa çalışan bir insanın çətinliklərindən bəhs edir. Əsərin baş qəhrəmanı Kərim Əsgəroğludur. Əsərin baş qəhrəmanı öz tədqiqat işini müdafiə etmək üçün Türkiyəyə gəlir. Lakin əsas məqsədi bu yox, qızına "taxta-tuxta" adlandırdığı cehiz almaqdır. Burada Qarabağ probleminə toxunulur (bir vərəndaş kimi çox sevinirik ki, müasir dövrümüzdə belə problem yoxdur). Müxtəlif problemlərlə qarşılaşan Kərim Əsgəroğlunun xatirələri də əsərin süjetinə daxildir. Əsərin sonunda pulunun az alması səbəbi ilə şəraitsiz bir oteldə, daha doğrusu otel otağında gecələyərkən ürəktutmadından dünyasını dəyişən Kərim Əsgəroğlu bir oxucu kimi məni sarsıtmadı desən yalan olar.
Sıraselviler'de Bir Otel Odası
Sıraselviler'de Bir Otel OdasıAnar Rzayev · Karakutu Yayınları · 200846 okunma
Sonsuz, üzücü sükut çökdü. Kərim Lətifəyə baxıb düşünürdü. İztiraba heykəl qoyulsa, bu qadının heykəlini yapmaq lazımdır.
Reklam
Kərim düşündü ki, yalnız müxtəlif xalqlar ayrı-ayrı dillərdə danışmır, çox vaxt eyni bir xalqın müxtəlif nəsilləri də bir-birinin dilini anlaya bilmir.
Kim basdıracaqdı? Şuşa,onun Şuşası,babasının,nənəsinin, anasının Şuşası düşmən əlindəydi. Ermənilər buraxardılar onu Şuşaya? Ölməyə də buraxmazdılar heç. Ölür getsin ayrı yerdə ölsün...
36,6 derece beden ısısıyla sanatsal yaratıcılık olmaz! Yararmak için kaynamalısın, yanmalısın!
Sayfa 122Kitabı okudu
Kerim bir yerlerde bir efsane okumuştu. Bir Türk hanı Çinlilere tutsak düşer. Çin imparatoru Türk hanına saygıda kusur etmez. Adına şanına uygun koşullarda ağırlar onu... Ama harın ağzını bıçak açmaz, yani han hiç kimseyle konuşmaz, gülmez... Sıkıntısından kıvranır durur. Yıllar böyle sessizlik içinde sürüp geçer. Han geceli gündüzlü, gözlerini belirli bir yöne, ülkesinin bulunduğu yöne diker bekler... Anlatan, öyküyü şöyle noktalar: Han böyle bakar, bakar, ölür…
Reklam
“Kime bırakıyorsun bu kitapları?" "Kimseye, hepsini sattım." "Sattın mı? Kime?" "Değişik kimselere. Her kitap değişik birilerini meraklandırır." "Yazık etmişsin, burada ana babanın yazıları, düşünceleri var ama." "Ne yapabilirim? Onlar ölmüş, anam, babam, kitaplar..." "Sana göre kitaplar da ölür mü?" "Tabii ölür." "Açıklasana." "Açıklanacak ne var bunda? Kitapların sahibi, y ani onları alan, toplayan, okuyan, onlarla vakit geçiren, ne bileyim, onlar hakkında düşünen, düşündüklerini kaydeden insanlar ölünce kitaplarını da kendileriyle götürler, yani kitaplar da ölür. Kitapların yeni sahipleri onların gerçek sahipleri değil.”
Sayfa 274Kitabı okudu
Neden, resimlerde gördüklerinin artık yaşamadıklarını düşündü. Neden? Çünkü kimi zaman fotoğraflar bilinmez bir giz etkisiyle resmini dondurduğu kişinin yaşayıp yaşamadığını ortaya koyar.
Sayfa 199Kitabı okudu
Sözün ve kinayeni en ağırına, en horlayıcısına aralıksız her gün muhata olursan alışırsın. Artık ne yıkar ne de üzer seni. Sadec sahibini biraz yorar, o kadarla kalır
Sayfa 149Kitabı okudu
Reklam
Şöyle bir fıkra vardır; Han, huzurunda şarkı söyleyen bir şarkıcırın sesini çok beğenir, ona, "Yarın saraya gel," der. "Seni on altınla ödüllendireceğim." Ertesi gün şarkıcı huzura çıkar, Han'a vaadini hatırlatır. Han bu kez de, "Koskoca adamsın," der. "Dün sen okudun ben hoşlandım, ben de bir söz söyledim sen hoşlandın, ödeştik yani. Artık bugün ne diye kalkıpta buralara gelirsin be adam?"
Sadece değişik halklar ayrı dillerde konuşmaz. Çoğu kez aynı halkın ayrı kuşakları da birbirinin dilini anlayamaz.
Burada bulunan şu kalabalığa kimisi topluluk der, kimisi halk ya da ulus. Her neyse, bunlara hitap etmenin kendine özgü yolu var beyim. Eğer derin konuları ağdalı cümlelerle anlatmaya kalkarsan beğenmezler seni, 'O kim, biz kim,' derler. 'Çok yüksekten uçuyor,' derler. 'Bize uymaz,' derler... Aynen kendileri düzeyinde konuşursan yine beğenmez, 'Şunun dediklerini zaten hepimiz biliriz,' derler... Öyleyse biraz yüksekten uçmalı ama azıcık yüksekten, yani orta karar. O zaman inandırıcı olursun
Oysa milyonlarca insanın bir şeylere inancı var; şuna, buna, ne bileyim herhangi bir şeye inanıyorlar... Bana gelince, ben Tanrı'ya inanırım." Biraz duraksadı, kendisini tarttı ve sürdürdü. "Ama," dedi. "Ama inanç kişisel bir bağ, açığa vurulmayacak bir duygu. Onu böyle gösterilere araç etmeye ne gerek var? Ne yararı var? O büyük, ulaşılmaz varlığın, yüce Tanrı'nın bu tür göz boyayan gösterilere hiç ihtiyacı olmasa gerek."
Büyük devletlerin gizli elleriyle, açık emellerinden söz etti. Savaş, muharebe alanlarının çok uzağında, bir masa oyunu olarak tezgâhlanıyordu; büyük başkentlerde, uluslararası holdinglerde, sözü geçen bankalarda, silah, petrol ve uyuşturucu mafyasının çıkarlarının çarpıştığı yerlerde... Dünya çapındaki dev medya kuruluşlarında, Moskova'nın, Washington'un ve Paris'in hükümet binalarındaki kapalı kapılar ardında, karanlık egemenlik dehlizlerinde…
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.