"Beynimi beyaz bir kâğıt gibi bomboş hâle getirebiliyor, ruhsuz bir et yığını gibi, hayret verici bir duygusuzluk, bir çeşit aptallık hâli içinde, zamanın geçtiğini anlamadan bekliyordum."
Konuşmanın sonuna doğru usulca yanımıza sokulup bizi dinleyen Yakup Hoca ,öğrendiği şeylerden memnun ,elini omzuma koydu ve filozofça mırıldandı:
"Bu dünya böyledir işte, kimi adam öldürdüğü için katil diye anılır, kimi adı katile çıktı diye adam öldürür "
Eh, kendinizi öğrenmiş oldunuz. Dedim ya, kendi içimizde, kendimize dair bilmediğimiz o kadar çok şey var ki.. Bazı vesilelerle ortaya çıkıyor da öğreniyoruz..
Şimdi kesilip yüzülüp kebap edilmeye başlanan koyunların kafalarını halka dağıtmışlar.
Kelleyi alanlar dağılmak üzereyken içlerinden biri elindeki başa bakarak hayretle bağırmış:
-İyi ama bu başın beynini almışlar!-
Elebaşı balkondan seslenmiş:
-Öyle… Fakat siz beyni ne yapacaksınız? Pişirmesini bilmez, ziyan edersiniz!-
Başka biri:
-Peki, ya bu başların dili de yok!- diye haykırmış. Elebaşı aşağıya doğru eğilmiş:
-Canım, dilin size lüzumu yok! Yemesini beceremezsiniz!-
Bir üçüncüsü:
-Yahu, bu kellelerin gözlerini de çıkarmışlar!-
Elebaşı ona da cevap vermiş:
-Siz o gözün de nasıl kullanılacağını bilemezsiniz, vazgeçin ondan da…-
Bunun üzerine halk, beyinsiz, dilsiz, gözsüz kelleleriyle dağılmak üzereyken, aralarında canından bezmiş biri:
-Böyle başın da bana lüzumu yok!- diyerek, boynuzundan tuttuğu kelleyi fırlatıvermiş