Yazgının, olması gerekenin bilinci, onu yaşamında ilk kez yakalamıştı ve “Evet, evet. Yaşam bu!” demekten başka ne gövdesiyle ne de beyniyle hiçbir şey yapamıyordu.
''Çalılık sırlarla doludur. Siyah adamın mirası olan yaprağın, toprağın ve mevsimin ve belki de en önemlisi, insan aklındaki karanlık patikaların asırlık bilgeliğini öğrenmeden, Afrika'da ya da en azından platoda hiç kimse yaşayamazdı.''
Büyüler Satılık Değil:
*
''Arada bir, Teddy'yle aynı zamanda doğmuş olan küçük bir zenci çocuk, çalılığın kenarından, mucizevi sarı saçları ve Kuzeylilere has mavi gözleri olan küçük beyaz çocuğa saygıyla karışık bir korkuyla bakardı. İki küçük çocuk birbirlerine kocaman, meraklı gözlerle bakarlardı. Bir keresinde Teddy, siyah çocuğun yanaklarına ve saçlarına dokunmak için merakla elini uzatmıştı.
Onları seyretmekte olan Gideon, hayretle başını salladı ve ''Ah hanımefendi, bunların ikisi de çocuk ve büyüyünce biri efendi olacak, diğeriyse uşak'' dedi; Bayan Farquar gülümsedi ve üzüntüyle ''Evet Gideon, ben de bunu düşünüyordum'' dedi. İç geçirdi. ''Tanrı böyle istiyor'' dedi misyonerler tarafından yetiştirilen Gideon. Farquarlar çok dindar insanlardı ve Tanrı'ya karşı duydukları bu ortak hisler, uşağı ve efendilerini birbirlerine daha da bağlamıştı.''
Platoda Gündoğumu:
*
''Yapamayacağı hiçbir şey yoktu, hiçbir şey.! Orada dururken, bir çocuğun, ''sonsuzluk'' kelimesini duyup anlamaya çalışması ve zamanın, aklını ele geçirmesi gibi, önünde kocaman ve muhteşem bir yaşam olduğunu hissetti, kendisinin olan bir şeye ve başına kan hücum ederken, yüksek sesle: ''Bu dünyadaki bütün büyük adamlar bir zamanlar benim, şimdi olduğum gibiydiler ve benim olamayacağım, yapamayacağım hiçbir şey yok; istersem, kendi parçam kılamayacağım hiçbir ülke yok. Bütün dünyayı kapsıyorum. Ondan, istediğim şeyi yaparım. Eğer istersem meydana gelecek her şeyi değiştirebilirim, bu bana bağlı ve şu anda yapmayı istediğim şeye'' diye bağırdı.
Kendi sesinin söylediği şeylerin kesinliği, doğruluğu ve cesareti onu o kadar pohpohladı ki, avazı çıktığı kadar bağırarak tekrar şarkı söylemeye başladı, sesi boğazda yankılandı. Yankıyı duymak için durdu ve tekrar şarkı söyledi: Durdu ve bağırdı. Bu oydu.! İsterse şarkı söyleyebilirdi; dünya ona cevap vermek zorundaydı.''
''Eğer insan bir milletin köpek gibi ayağına kapanmasını istemiyorsa, o zaman ''Ben ne yapabilirim ki, ben de bir kurbanım'' diyerek ucuz bir duygu patlamasının getirdiği bir gülücükle, geçmişi yok sayamaz.''
''Beyaz çocuklar bir araya geldikleri ender durumlarda, oradan geçen bir yerliyi soytarı durumuna düşürmek için ona selam verip eğlenebilirler; köpekleri üzerine salıp onun kaçışını izleyebilirler; küçük siyah bir çocukla bir köpek yavrusuyla oynar gibi oynayabilirlerdi; oysa bir köpeğe suçluluk duymadan taş ve sopa atamazlardı.''