Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Siyasette 35 Yıl 3. Cilt

Süleyman Arif Emre

Siyasette 35 Yıl 3. Cilt Gönderileri

Siyasette 35 Yıl 3. Cilt kitaplarını, Siyasette 35 Yıl 3. Cilt sözleri ve alıntılarını, Siyasette 35 Yıl 3. Cilt yazarlarını, Siyasette 35 Yıl 3. Cilt yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
344 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
Bugün gelişmiş ülkelerde İKİ TÜR POLİTİKACI vardır: Birincisi, ülkesini dış sömürüden kurtarmak için çaba sarfeden politikacı. Diğeri ise, ülkesini dış sömürüye alabildiğine açık tutan, bundan çıkar sağlayan politikacı. Diyen ağabeyin üç kitabını da bitirmiş bulunmaktayım ki, hamdolsun. Güzel bir insana şahidlik etmenin huzuru var bu kitapta. Kitap siyasetle çevrili olmak bir tarafa, samimi bir mücadelenin de ayak izleri aynı zamanda. Rahmetlik Erbakan hocamın siyaset meselesini büyük bir "cihad" olarak görmesini bir kez daha anlamak nasip oldu. Ve cihadı da başarabileceklerin samimi iman sahipleri, bu vatanı gerçekten Allah için sevenler olduğunu gördüm. Mevlam bu gayeye mâtuf olarak vefat eden başta Erbakan Hocam ve Süleyman Arif Emre ağabeyimize rahmetiyle muamele etsin Amin. Kalanlara da selamet versin amin. Geleceklere de bu yolda istikamet üzere eylesin, amin.
Siyasette 35 Yıl 3. Cilt
Siyasette 35 Yıl 3. CiltSüleyman Arif Emre · Mgv Yayınları · 201524 okunma
Onlara göre insan hakları, sadece hıristiyanlara ve yahudilere aittir. Müslümanların malları, canları, ırzları, vatanları ve kültürleri yağmalanıp yok edilebilir. Avrupa'nın göbeğinde yaşanan vahşet ve dehşet, vahşi hayvanları ve vahşi yamyam kabilelerini iğrendirecek ve isyana sevkedecek derecelere erişti. (Bosna olaylarından bahsediliyor.) Eski Romalıların ilk hıristiyanları arenalarda vahşi ve aç hayvanlara parçalattırarak zevkle seyrettikleri gibi bü tün At (Avrupa Birliği) ülkeleri bu vahşeti sadece seyrediyor. Gizliden gizliye de destekliyor.
Sayfa 376Kitabı okudu
Reklam
Ayrıca, İslâm hukukunun her sahası onun "öbür alem" merkezli bir hukuk sistemi olduğunu açık seçik gösterir. Çünkü kaynağı "vahy" dır. Bu itibarla bir İslâm ülkesi vatandaşı olan bir müslümanın özel hayatını düzenleyen hukuk kuralları tamamen özgün ve ona has hukuk kuralları olacaktır. Zira İslâm hukukunun gayesi, toplumun, hangi yolla sağlanırsa sağlansın, huzurlu değildir. Diğer bir deyişle İslâm; kötülüğü dünya ölçüleriyle almamız halinde bile kötülük yapamayacağı için yapmayan, başkalarının hukukuna hukukî müeyyidelerle saygı gösterme zorunda olduğu için saygı gösteren insanlardan oluşan bir toplum he deflemez. Aksine bunlar asıl hedef için birer vasıtadan ibarettir. Bu yüzden onun kendi toplumunda evlenmesi boşanması, miras taksimi, eş yadaki hakimiyet ve tasarrufları, mal itibar edip aldığı-sattığı şeyler ve alım-satımı, akidleri sahih, fasit ve batıl diye ayırışı, sosyal güvenlik hu kuku, çalışma esasları, vatandaşlarının darlar arası (Dâr-ı İslâm, dâr-ı harp, daâr-ı sulh) ilişkileri hep kendine has ve kendi inisiyatifinde olan ve başka şekli kabul edilemeyecek hukuk normları ile tespit edilmiştir. Bu normların esasını nasslar teşkil eder ve "mevrid-i nassta içtihada mesağ yoktur"
Sayfa 370Kitabı okudu
Müslüman için Kuran, Allah'ın kitabıdır ve doğruluğundan şüphe yoktur. Kur'an'ın daha ilk suresinde yer alan ve müslümanın günde 17 ila 40 defa tekrarlaması istenen şu ayet bile onun müslüman olarak diğerleriyle bir arada bulunmasının mümkün olmadığını anlatmaya yeter: "Ya rab, bizi gazab ettiklerinin (Yahudilerin) ve sapıkların (Hıristiyanların) yoluna sokma." (Fatiha, 7). Bu denli tekrarlanan bu cümlenin, hele anlamını bilerek söyleyen "Müslüman adam"ın ruh derinliklerinde, imanın ötesinde oluşturacağı şartlı refleks bile buna mani olmaya yeter. Allah'ın müslümandan bu ahidleşmeyi (misakı) her gün bu sayıda alması ile onun AT gibi bir organizasyona (Avrupa Birliği) girmeyi kabullenmesi arasında açık ve net bir çelişki vardır.
Sayfa 367Kitabı okudu
Kapitalist batı, uzun süre, az gelişmiş ve fakir ülkeleri silah zoruyla sömürmüş olduğu halde bizim devletimiz gücünün yettiği kadar buna karşı çıkmıştır. İdaresi altındaki kavimlerin malı, ırzı, inancı ecdadımız tarafından en iyi şekilde korunmuştur. Kapitalizm demek, emperyalizm demektir. Sömürü demektir. Daha önce dünyanın bütün fakir
Sayfa 351Kitabı okudu
AT'nın Hıristiyanlığı kendisine birinci derecede temel yaptığı o kadar aşikârdır ki, topluluğun Brüksel'deki merkez binasının şekli dahi kocaman bir haç biçimindedir. Kültürel temelde fıtratımızla bağdaşmaz. Çünkü topluluk ülkeleri müşterek devletin ortak kültürü olarak eski Yunan ve Roma kültürünü kabul ediyorlar. Biz ise böyle bir kültür kökünden gelmiyoruz, bu kavramlar bize yabancıdır, karakterimize taban tabana zıttır. Bizim milletimiz, İslâm Medeniyeti'nin manevi ikliminde yetişmiş ve bu medeniyetin mimarı olmuştur. Milli ve ferdî karakterimizin hamuru bu kültür dünyasında yoğrulmuştur. Biz artık laikliği kabul ettik demekle tarihi, manevi ve kültürel karakterimiz, bir çırpıda değişerek eski Roma veya Yunan kültürüne dönüşmüş olmaz. Hem laiklik bir devlet politikasıdır. Hiçbir zaman dinimizden milli ve kültürel değerlerimizden vazgeçmemizi tazammun etmez, böyle bir mecburiyet getirmez. Cumhuriyet devri anayasalarının ve kanunlarının hiçbirisinde, "laiklikten maksat zamanla milleti hiristiyanlaştırmaktır" kendi milli ve tarihi kültür kökünden kopartarak hiristiyan yapmaktır, mealinde bir hüküm mevcut değildir. Hâl böyleyken laikiz demekle bütün farkların ortadan kalktığını kalkacağını kabul etmek mümkün değildir. Zaten bu kadar ilim dışı bir sathi iddiayı batılılar kabul etmiyor, gülüp geçiyorlar.
Sayfa 349Kitabı okudu
Reklam
Bazı kimselerin, AT (Avrupa Birliği) üyesi ülkelerin Anayasalarında değişiklik yaparak, egemenliklerini devretmeleri olayını misal göstererek "Madem ki onlar böyle yapmışlar, bizimde yapmamızda bir sakınca olmaz" şeklin deki görüşlerine katılmak mümkün değildir. Çünkü AT, üç temel baz üzerine kurulmuştur: 1-Manevi yapı olarak hıristiyanlık, 2-Kültürel yapı olarak eski Roma ve Yunan medeniyeti, 3-Kapitalist ekonomiye bağlı bir federasyon. Topluluğa giren Avrupa ülkeleri zaten bu şartların içerisindedirler. Girmekle manevi ve milli değer ve kimliklerinden pek birşey kaybetmiş olmazlar. Biz bu üç unsurunda yabancısıyız. Bu şart ve unsurlar, milli ve manevi yapımıza uymaz, bizim tarihi gelişmemiz kurduğumuz medeniyetler ve o medeniyetleri temsil eden devletlerimiz hep bağımsız olmuş, tarihte takip ettiğimiz yörüngenin genel istikameti batı ülkelerine paralel değildir. Manevi hüviyetimizi milli değerlerimizi karakterimize tamamen zıt şartlar ve kültürler içerisinde kaybetmeye razı olmamız mümkün değildir. "21'inci yüzyıla gireceğimiz bir devrede, manevi değerlerin lafı mı olur? Bu asırda parasal değerler karşısında herşeyi feda etmek mubahtır" tarzındaki bir anlayışa asla iltifat edecek bir millet değiliz. Biz inancını, bağımsızlığını, mukaddesatını daima maddi menfaatlerin üstünde tutmuş olan bir milletiz. Parayı putlaştıran manevi ve kutsî değerleri önemsemeyen, materyalist karakter daima bizden uzak olmuştur. AT'a katılmamız, bir kelime ile bizim milli fıtratımızla bağdaşmaz.
Sayfa 348Kitabı okudu
Gerçekler hiçbir zaman çifte standart kabul etmez. 2x2= hem 4 eder hem de etmeyebilir, demek ne kadar abes ise bağımsızlık kavramını da işine geldiği zaman bütün, işine geldiği yarım telakki ederek kendini savunmak kabule şayan değildir. Bu fikre taraftar olanların fikir haysiyetine biraz saygılı olmaları ve dürüst davranmaları gerekir. Ortaya çıkıp açıkça, mertçe, "Evet, bizler devletimizin bağımsızlığını devir ve teslim etmek istiyoruz. Bunu Avrupa Topluluğu'na girmek için zaruri görüyoruz. Ey millet, siz bu fikre katiliyor musunuz? Biz bundan böyle Türkiye'nin, Birleşik Avrupa Devleti'ne eyalet olmasını istiyoruz, menfaatimizi bunda görüyoruz, bağımsızlığı feda edersek topluluğun bize sağlayacağı ekonomik çıkarlara kavuşacağız" demeleri gerekir. Yoksa halktan gerçeği gizlemek için bağımsızlık kavramını da iki yüzlü hale getirmeye hakları yoktur.
Sayfa 336Kitabı okudu
(Avrupa Birliği'ne girme meselesi.) Bu mesele milletimiz için bir ölüm kalım meselesidir. Müslüman Türkiye olarak kıyamete kadar bayrağımızın altında hür ve bağımsız yaşayacak mıyız? Yoksa birleşik Avrupa devletinin federal yapısı içerisinde bir eyalet olarak vatanımızı, devletimizi, bağımsızlığımızı ve bayrağımızın şerefini onlara teslim ederek haritadan silinecek miyiz? Bizler bu suallere çok şükür; Hayır, asla teslim olmayacağız. İstiklalimizi tâ kıyamete kadar canımız, kanımız pahasına da olsa korumaya azimli ve kararlıyız diye cevap verenlerdeniz. Milletimizi vatansız, devletsiz, istiklalsiz, istikbalsiz bırakmak istemiyoruz, bırakmak isteyenlerden değiliz..
Sayfa 322Kitabı okudu
Mamak duruşmaları ekseriyyet Cuma günlerine rastlardı. Duruşma öğle tatili dolayısıyla öğleden sonraya ertelenince bizler çantalarımız daki seccadeleri çıkartır, mahkeme salonunun ortasındaki boşlukta Lütfi Doğan Hoca'nın imamlığında namazlarımızı eda ederdik. Bir cuma saatında bize nezaret eden subay bir iyilik yaptı. Hepimizi cuma
Sayfa 274Kitabı okudu
Reklam
Nihayet hakkımızda elli sayfalık bir iddianame ile 163/1 Madde'den bir ceza davası açıldı. Ana hatlanıyla şöyle deniliyordu: Bunlar her ne kadar, zahiren bir parti olarak örgütlenmişler ise de esas maksatlan, Kur'an'da belirtilen Şeriat nizamını kurmaktır. Devletin bugünkü siyasi, içtimaî, iktisadî temel nizamlarını yürürlükten kaldır mak yerine dinî kuralları koymaktır. Öyleyse 163'üncü Madde'ye göre cezalandırılmaları gerekir. Savcılık bu iddialarıyla bir bakıma İslâm'da parti yoktur, sizler İslâm'ın dışına çıkmış kimselersiniz diyenlere de sanki bizim lehimize ce vap vermiş oluyordu. Bunlar zaten kanunların anladığı manada parti değil. Kanuna karşı hile yapıyorlar, kendilerini parti imiş gibi gösteriyorlar. Gerçekte bu gösterinin altında, tüm ve eksiksiz olarak Kur'an'ı ve onun nizamını özlüyorlar...
Sayfa 262Kitabı okudu
Necmettin Bey'le tutukevinin mescidinin penceresinden bakıyorduk. Bahçede tutukevi sakinleri dolaşıyorlardı. Necmettin Bey bana dönerek: -Şu ibret verici hale bak Arif Bey, dedi. Bahçede Cumhuriyet Senatosu üyelerinden tutuklu olarak sadece bizim üç arkadaşımız var: Lütfi Doğan Hoca, Ali Oğuz Bey, Ahmet Remzi Hatip Bey. Her üçü de melek huylu, elleri, alınları öpülecek temiz insanlar. Sanki Türkiye'yi batıracak olanlar bunlarmış gibi sadece bunlar hapiste. Millet bize oy verince Türkiye'yi komünist bile yaparız diyenler ve diğer zararlı hareketlere ön ayak olanlar serbest. Şu işin tersliğine bakıyorum da Konsey üyelerinin ne büyük yanlışlıklar içerisinde olduklarına üzülü yorum. Hoca yerden göğe kadar haklıydı. Ne diyebilirdik ki.
Sayfa 250Kitabı okudu
Buna itirazları olmadığını görünce ikinci misale geçtim. -Yine müsaadenizle soruyorum. Biz ne diyoruz? Biz ağır sanayi hamlemizi ikmal edelim. Ekonomik istiklal savaşımızı kazanalım. Çünkü siyasi bağımsızlık bu çağda ancak ekonomik bağımsızlıkla korunabilir. Atatürk sağ olsaydı bizden yana mı olurdu, yoksa Lüksemburg dahil bütün batılılardan kıyamete kadar borç üstüne borç alın, başka çıkar yol yoktur mu derdi? Savcı beylerden birisi dayanamadı. Beni teyit etti. -Tabii ki ağır sanayi kuralım derdi. Zaten İzmir İktisat Kongresi'nde bu kararı aldırmıştı. Söz buraya gelince bir başka savcı beyefendi araya girdi: -Arkadaşlar, neredeyse Arif Bey biraz sonra MSP'ye giriş beyannamelerini önlerimize koyacak, imzalayın şunları sizi partimize kayde deceğim, diyecek. Diğer birisi ilave etti. -Evet ben anlayamadım, acaba bizler mi Arif Bey'in ifadesini alıyoruz, yoksa o mu bizlerin ifadesini alıyor?
Sayfa 246Kitabı okudu
Bir başka savcı bey söze karıştı. -Peki Atatürk'e karşı bu soğuk davranışınızın sebebi nedir? -Bakınız beyefendi dedim. Meclis'te aşırı solda, solda, ortada, milliyetçi tandansta partiler var. Bunların hepsi kendi partizan görüşlerini ortaya koyuyor, ama bu görüşler bizim değil, Atatürk'ün görüşleridir diyorlar. Bu sebepten kabul etmeye mecbursunuz diye bir tavır takınıyorlar. İşte biz bu tutarsızlığa iltifat etmiyoruz. Ortaya kendi görüşlerimizi koyuyoruz, ona buna hissî bir baskı yapmıyoruz. Bu görüşler bizimdir, isteyen kabul eder, istemeyen etmez diyoruz. Bize göre daha gerçekçi ve şahsiyetli davranıyoruz. Kimseyi aldatmak istemiyoruz, dedim. Sükût ettiler, bu fırsattan istifade ederek söz aldım. -Şimdi müsaade ederseniz ben size, bazı iç ve dış mihrakların niçin bizleri istemediğini açıklayayım. Bizi istemiyorlar. Çünkü bizim Türkiye'yi kısa zamanda ekonomik bağımsızlığına eriştireceğimizi, emperyalistlerin sömürgesi olmaktan, pahalı mal sattıkları bir pazar durumundan kurtaracağımızı biliyorlar. Bu gayemizi söz konusu ederek bize hücum edemeyince bizleri yıpratmak için manevi yapımızı vesile yaparak bizi suçlamak istiyorlar. Sizleri bu oyuna düşmemek için uyarıyorum. Sizlere emperyalistlerin aleti oldunuz da demiyorum. Memleket evlatları olarak sizlere dilimin döndüğü kadar olayların arkasındaki gerçekleri anlatmaya çalışıyorum.
Sayfa 245Kitabı okudu
(12 Eylül döneminde Erbakan hoca ve dostlarının hapishane esnasındaki sorgulamalarından.) Hayret, ayakta bekletmiyorlardı. 30 seneyi aşkın avukatlık hayatımda bu derece centilmence davranışla karşılaşmamıştım. İlk suali Atila Bey sordu: -Söyleyin bakalım, sizler niçin Atatürk düşmanısınız? -Bu neticeyi nereden çıkartıyorsunuz? dedim. -Bütün binalarınızı aradık, Atatürk'ün resmine rastlamadık. -Peki dedim, binalarımızda Genel Başkanımız Erbakan Bey'in resmine rastladınız mı? -Hayır, rastlamadık. -Öyleyse aynı zamanda Erbakan düşmanı da sayılırız. -Hayır, öyle değilsiniz. -Demek ki resim asıp asmamak bu mesele için kıstas değilmiş.
Sayfa 244Kitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.