Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hayvanları satmakla ölümden kurtardılar. Fakat insanları nasıl kurtaracaklardı? Yeryüzünde para etmeyen tek varlık insandı:
Sayfa 96 - Evrensel Basım Yayın
“Kafalarında bir takım zararlı düşünceler taşıdıklarından…”
-Aman Bey, dedi, kulun olayım, nedir o yazdırdığın?... -Sonra öğrenirsin ne olduğunu… Topunuzu birden sürdüreceğim keratalar!... -Aman Bey, biz ettik sen etme! Bunun bir şeye aklı ermez, ne bilsin ağzından çıkanın “zararlı” olduğunu. O dediğin şeyi ben taşımıyorum Bey. Allah şahidim olsun, kafamda şu kasketten gayrı bir şey taşımıyorum. Biz taşınacak her şeyi sırtımızda taşırız, kafada taşımak da nerden çıktı?...
Sayfa 107 - Evrensel Basım Yayın
Reklam
Kahrolmasınlar
O zamanlar gülüp geçtiği bu sözü şimdi yeniden hatırlıyor ve yıldızlara eskisinden başka gözle bakıyordu. Ah ne olurdu, şu anda onlardan birine, hem de içinde hiç insan bulunmayan bir yıldıza gidip yerleşebileseydi… Kahrolasıcalar, hem o kadar güzel, hem de o kadar uzak, o kadar uzaktılar ki!...
Sayfa 143 - Evrensel Basım Yayın
Ateş düştüğü yeri yakıyor
Günün her saatinde, hemen her çadırda bir çocuğun öksürdüğü, bir kadının ağladığı, bir ihtiyarın inlediği duyuluyordu ve birkaç günde bir de, ölen bir çocuğun ya da bir kadının anasının, babasının, ya da kocasının çığlıkları önceki seslere katılıyor, hepsi birden, ulu bir ses kafilesi halinde, kasabanın dışında, çadırların üstünde, havaya doğru yükseliyor, yukarıda rüzgârla sallanıyor, dağılıyor, küçük küçük parçalar ayrılıyor, sağa sola serpiliyor, sonunda duyulmaz oluyordu.
Sayfa 98 - Evrensel Basım Yayın
Kasım ayı gireli bir hafta olmuştu. Soğuğun şiddeti gittikçe artıyordu. Göçmenler, hayvanları ölümden kurtarabilmek için onları satmaktan başka çare olmadığını gördüler. Hayvan pazarında piyasa birdenbire düştü. Güzelim atlar, canım öküzler yok pahasına gitti sözü pek hafif düşer, gitti değil, bedava denecek kadar ucuza kapatıldı. Şimdi arabalar anlamsız ve hazin birer yığın halini almıştı. Hepsinin okları, ufukların boşluğuna doğru uzanıyordu. Gergin, sinirli…
Sayfa 98 - Evrensel Basım Yayın
Mübadillerin yerli halk tarafından kabul görmeyişi
Yardım toplama haberi halk arasında yıldırım hızıyla yayılmıştı. Mahalle yönetim kurulu üyeleri birçok kapıları, günün her saatinde, sımsıkı kapalı buldular. Halk düşünüyordu: “Ne diye para verecekmişim? Daha memlekete ayak bastıkları gün her şey ateş pahası kesildi. Ne idüğü belirsiz, öküzlü, arabalı bir sürü insan. Oturacak yerleri yokmuş da ev yapılacakmış. Ne iyi şey bu böyle. Evi olmayanlara bedava ev vermek de yeni mi çıktı? Yok şöyleymiş, yok böyleymiş. Elin yabanından bana ne? Benim neyim olurmuş onlar? Anam mı? Babam mı? Bu zamanda kimseden kimseye fayda yok. Nerdeyse kış bastıracakmış, zavallılar hâlâ çadırda kalıyormuş. Mektup yazıp da davet etmedikti ya! Buraya kimler gönderdiyse , oturacakları yerleri de onlar düşünsün!...”
Sayfa 98 - Evrensel Basım Yayın
Reklam
Ölü Yemeği
“Gülnaz Kadın, yattığı yerden çocuklarının nefeslerini dinliyor, bağırmamak için alt dudağını ısırıyor, kapalı kirpiklerinin arasından sızan gözyaşları şakaklarına doğru sessizce süzülüyordu. Dışarıda hayat gene eskisi gibi sürüp gitmekteydi. Birkaç gündür başka türlü yiyeceğe alışan ağızları Gülnaz Kadın’ın sade suya denecek kadar az yağlı patatesini yadırgadı ise de, buna alışmaktan başka yapacak yoktu. Evdeki hazır zahire bitene kadar, yani üç dört gün, pek aç kalmadılar; fakat yağ, un, patates gibi şeyler bitince zorluk başladı; bir iki gün de köşede bucakta ne buldularsa, iki baş soğan, birkaç diş sarımsak, dolabın köşesine dökülmüş beş on bakla içi, kuru fasulye vb. ile nefislerini körelttiler. Sonunda, evdeki bütün kapların sepetlerin, şişelerin, kutuların boşaldığı bir gün geldi çattı. O gün ilk defa hiçbir şey yemeden yaşadılar.”
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.