Okuduğu kitabın bir cümlesine takılıp kalıyor delikanlı. O sıralar çokça oluyor bu. Bir cümlenin peşinden nereye gidilebilirse oraya gidiyor hep. Bir cümle. Dünyayı değiştirebilecek, her şeyi yerinden edebilecek bir cümle.
Sonra bir şey oldu. Asla olmayacağını düşündüğüm, asla olmaması gereken bir şey : Büyüdüm.
Giderek daha tedbirli ,daha mantıklı ,daha ortalama birine dönüşmeye başladım.
“Beni bir kere bile gerçekten sevmediler.
Kuşluk vaktine and olsun. Ve karanlık çöktüğü vakit geceye…Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı da. Ve sonraki hayat mutlaka senin için evvelkınden daha hayırlıdır.”
Ancak bu yorgunluk o yaşta insanlarda görmeye alıştığımız türden bir yorgunluk değildi. Başka, bambaşka bir yorgunluktu bu .
”Hâlâ yaşıyor olmanın yorgunluğu” derdim bir öykü yazarı olsaydım .
Beklemek nedir biliyor musunuz? Beklemek ruhu terbiye etmektir. Beklemek imtihandır. Yalan atıyorum. Bu buz kesen şehirde beklemek, kardır, tipidir, önce ayaklarınızı ardından cümle bedeninizi hissetmemektir