... kendisine âit tahta tabak, tahta kaşık ve maşrapası olduğunu, küçüklükten beri onunla su içtiğini, bunları hiç değiştirmediğini söylemiş ve çok eşyâ kullanıp değiştirince insanın karmakarışık olacağını ifâde etmiştir.
Münir Derman'ın kızı Ayşin Derman, babasının annesini hiç ihmâl etmediğini, eşine sık sık iltifat ederek gönlünü aldığını, sohbet ettiğini, güzel sözlerle eşinin rûhunu okşadığını, zaman zaman eşinin saçlarını tarayarak ördüğünü de anlatmıştır. Câhide Hanım; 'Bak Münir iyice yaşlandım artık' dediğinde, 'Olur mu öyle şey, iyice nurlandın' diyerek eşine moral vermiş ve buna benzer iltifatlarla eşinin gönlünü hep hoş etmiştir.
Münir Derman, sünnet namazların cemaatle kılınmamasındaki hikmeti ise şu şekilde açıklar: "Herkes ayrı ayrı mukâbil vakitlerin vakit borcundan istifâde etsinler diyedir. Herkes mertebesine göre kazanç bulur. Bunlar ümmetin gizli olan bu vakitlerden mahrum olmaması için Resûl'e (sav) Hakk tarafından verilmiş bir hüccettir. Sünnetlerle vakitlerin borcu ödenir. O hücceti, Resûl (sav), kendi sünnetleri içinde gizlemiştir."
Münir Derman, abdestle ilgili şöyle bir açıklama yapmıştır:
"Abdest temizlik değil, abdest akittir. Allah'a söz vermedir. Temiz olmayan zâten abdest alamaz. Abdest ellerimizle yüzümüzdeki uzuvlarla (ağız, dil, göz), dimağımızla, kulaklarımız ve ayaklarımızla Allah'ın emirlerine aykırı bir iş yapmayacağımıza söz vermektir. Su, bu sözleşmede şâhittir. 'Vecealnamine'l-mai kulle şey'in Hayy' âyetinde Allah: 'Her şeyi sudan halk ettik" diyor. İşte her şeyin halk edildiği suyu şâhid göstermiş oluyoruz. Su bulamadığımız yerde teyemmümün mânâsı da budur. O zaman da toprağı şâhid tutuyoruz. Tabiî ki bu sözü unutmayalım, sık sık tekrarlayalım diye abdesti bozan şeyler konmuş. Bunun mânâsını bilen kişi abdestli iken hiçbir kötülüğe tevessül edemez. Dâimâ abdestli gezen kişi Allah'a verdiği sözün sorumluluğunu hiç aklından çıkarmaz."