“Varlık yolculuğunda her şeye tahammül edebilir. Ama
umut yoksa, zaman ve mekân algıladığımızın ötesinde başka bir âlemse o zaman bütün bu yaşananlara katlanmam için hiçbir sebep yok.
“Umut yoksa hiçbir şey yok.”
Her daim tekâmül et meli insan, her daim yeniden tomurcuklanmalı. Çiçek aç malı insan yaşam adına. Ama bu tekâmül tam tersine sarsıcı bir yıkılışa dönüşüyorsa bendeki gibi, ne acı.
Olanın bitenin bıraktığı tortuyu değerlendirmeye
mecalim yok. Yaşam çemberinin içine girmeye çalıştıkça
yaşamın benden uzaklaşmasına dayanamıyorum artık. En sonunda yaşam çemberinin kara bir delik gibi simsiyah bir
noktaya dönüşmesine engel olmam mümkün değil. Oysa
yaşamı derin bir tutkuyla kavramak ve özüme katmak için
neleri feda etmezdim ki.
Aşk
beni, aşkın yağmur olup yağdığı, zamanın aşka kurulduğu,
aşkın zekât olarak verildiği diyarlara götürsün istiyorum.
Buğday tarlalarının rüzgârı gibidir aşkım ruhumda, bir o
yana bir bu yana savurur bedenimi.
“Aşka söz geçiremez insan. Sanki çarmıha geriliyorum,
aklımdan çıkarsam kalbime, kalbimden çıkarsam aklıma ça
kılıyordu aşkının çivileri. Yaratıldığımız gün düşürdü onu
yüreğime yaradan. Mıh gibi çakıldım merkezine aşkın. Sebebim oldu benim.
Arz üzerinde sığındığım limandır o,
onsuzluk azgın dalgalarda boğulmak gibidir.