Kadir hayatta kimseye yük olmamış bir insandı. Bana yük olacağı endişesi içindeydi. Bu esrarengiz kayboluşun arkasında bu düşüncenin de payının olduğunu sanıyordum.
Nurgül Hemşire: -Son olarak size kısa bir yer daha okuyacağım, dedi. Burası beni her okuyuşta çok etkiler. Bu parça,
Bediüzzaman Said Nursî 'nin nasıl bir ruha sahip olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir:
Bediüzzaman, Cihan Harbi'nde, Bitlis civarında, yaralı olarak esir düşer. Sibirya'daki bir esir kampına gönderilir. Bir gün Rus Orduları Komutanı Nikola Nikolaviç, kampı teftişe gelir. Bediüzzaman'ın önünden geçer. Bütün esirler ayağa kalkar, Bediüzzaman kalkmaz. Başkumandanın dikkatini çeker ve değişik bahanelerle üç defa geçer. O, yine ayağa kalkmaz. Üçüncüsünde önünde durur ve tercüman aracılığıyla sorar:
"Beni tanımadılar mı?"
Bediüzzaman: "Evet, tanıdım. Nikola Nikolavic; çarın dayısıdır, Kafkas Cephesi Başkumandanıdır."
Nikolavic: "O halde niçin hakaret ettiler?"
Bediüzzaman: "Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım."
Nikolavic: "Mukaddesat ne emrediyormuş?"
Bediüzzaman: "Ben Müslüman âlimiyim, kalbimde iman vardır. Bizim inancımıza göre, kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olma-yan şahıstan efdaldir. Ben ona kıymet etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim."
Tertemiz duygularını, benim zikzaklı ve bunalımlı hayatıma feda eden Kadir karşısında tek kelimeyle, eridim bittim, küçüldüm. "Nasıl bu kadar dürüst kaldın bu kirli dünyada?"