Spinoza...
Öyle bir isim ki, bugün adını andığımız bir çok ismin etkilendiği, esinlendiği müthiş insan. Althusser analizlerine Marx'ı tanımlarken Spinoza'dan bahseder, Nietzsche, fikirlerinin temel noktalarının Spinozist bakış açısına göre yazdığını ve ondan etkilendiğini yazar. Daha sırada Merleau-Ponty, Macherey, Toni Negri ve son olarak bu kitabın da yazarı olan Deleuze vardır daha...
Spinoza felsefesinde derin bir deneyim vardır. Bu yönüyle aktif, saldırgan ve sürekli oluş halindedir Spinoza felsefesi. Bu oluş hali, yaşadığımız hayatta geçen saniye, saat, gün, hafta, ay, yıl denkleminde olduğu gibi süreklidir. Bu yüzden bizzat hayatın kendisi olan Spinoza felsefesi bu özelliği sayesinde bir çok düşünürü derinden etkilemiştir. Tabi sürekli oluş demek, uzun süreçte varoluş demek olduğundan Sartre-Beauvoir öncüllüğünde şekillenen varoluş felsefesini de buna dahil etmek gerekmektedir. Bu denli geniş bir perspektife sahip bir felsefeden etkilenmemek imkansız gibi bir şey. Keza Spinoza'nın tanrısı olarak adlandırılagelen panteist düşünceye yakın bir yorumun inananı bile olduğundan Spinozist felsefe bana göre de hayatın en doğru ideali gibi duruyor.
Deleuze de buz dağının görünmeyen kısmını anlatmış bizlere bu eserinde. Konu baştan çok çok iyi olduğu için ve bir de Deleuze yorumu eklendiği için kitap başyapıt niteliğinde benim için. Mutlaka okuyun derim.