Varlığını sınır tanımayan bir işkence yoluyla kabul ettiren ötekinin yarattığı şaşkınlık ve insanın bizzat ete ve ölüme dönüşebileceğini görmesinin doğurduğu şaşkınlık. İşkence mağduru, sırt eklemleri çatırdar ve parçalanırken, meşrebine göre ruhu ya da aklı, bilinci ya da kimliği diye adlandırabileceği şeyin yerle bir olduğunu görmenin şaşkınlığını bir daha asla üzerinden atamaz. Hayatın kırılgan olduğunu, bu beylik hakikati ve Shakespeare'in sözleriyle, insanın "sadece minicik bir topluiğne yüzünden" ölebileceğini her zaman biliyordu. Ama yaşayan bir insanın böylesine bir et yığını haline dönüştürülebileceğini ve dolayısıyla daha yaşarken yan yarıya ölümün avı olabileceğini ancak işkence sayesinde öğrenmiştir.
Endişemin kaynağı Varlık ya da Hiçlik değil; Tanrının varlığı ya da yokluğu değil, yalnızca toplum: Çünkü varoluşumun dengesini toplum ve yalnızca toplum bozdu; ayakta kalmaya çabalayarak karşılık veriyorum buna. Dünyaya duyduğum güveni toplum ve yalnızca toplum sarstı.
Halklar, hükümetler, polis mercileri, isimler; herkesin tanıdığı, ama kimsenin yüksek sesle anmadığı. İşkence altında feryatlar yükseliyor. Belki şu saate, şu saniyede bile.
Daima düzgünce tıraş olmanız isteniyordu, ama makas bulundurmanız kesinlikle yasaktı ve berbere ancak iki haftada bir izin veriliyordu. Güçlü olmanız bekleniyordu, ama sistematik bir biçimde zayıflatılıyordunuz.
Tarihin ışığı derinlere indikçe, sayısız insanın kurban edilmiş olduğu görülürdü ve zaten insanlığın ebedi ilerlemesi de 19. Yüzyıldan kaynaklanan bir saflıktı