Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2000'li Yıllarda Türkiye 1.Kitap

Sürekli Kriz Politikaları

Sungur Savran

En Eski Sürekli Kriz Politikaları Sözleri ve Alıntıları

En Eski Sürekli Kriz Politikaları sözleri ve alıntılarını, en eski Sürekli Kriz Politikaları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kürt bölgesinde, iki savaş arasından bu yana ilk kez bir kıpırtının işareti olan "Doğu Mitingleri" eşlik ediyordu. Kısacası, 1960'lı yılların sonuna gelindiğinde, bütün toplum bir hareketlenme içindeydi. Bu, 20. yüzyıl tarihinde (Kürt isyanları dışında) ezilen sınıf ve katmanların mücadelesine hiç alışkın olmayan Türkiye hâkim sınıflarını ciddi bir şekilde telaşa düşürecek bir durumdu.
Sayfa 25 - 1. baskı - Mart 2004
Milli Mücadele'de baş müttefik olan Kürt unsuru, Şeyh Sait isyanından itibaren defalarca askeri yöntemlerle bastırılacak, giderek varlığı inkar edilen bir toplumsal grup haline gelecekti. Nihayet işçi sınıfı, son derece baskıcı bir çalışma mevzuatının da yardımıyla susturulacaktı.
Sayfa 18 - 1. baskı - Mart 2004
Reklam
Milli Mücadele sırasında Türkler ile Anadolu Rumları arasında yaşanan bütün katliamlar, Türkiye'de burjuva devriminin gelişiminin ve bir Türk burjuvazisinin doğuşunun aldığı biçimlerdir. Bir kez bu mücadele politik olarak başarıya ulaşıp cumhuriyet kurulduğunda ise, Türk hakim sınıfları Kürt etnik kimliğini de yadsımaya kadar giden bir baskı rejimi kurmaya yönelmiştir.
Sayfa 19 - 1. baskı - Mart 2004
Kemalist önderliğin sermayenin ilkel biçimleriyle ve kapitalizm öncesi hakim sınıflarla uzlaşması yatar: yani ülkenin batısında büyük toprak sahipleri ve eşraf, Kürt bölgelerinde ise aşiret beyleri ve şeyhler. Yoksul köylülük ile kentlerin yeni doğmakta olan işçi sınıfına en ufak bir güven duymayan Kemalist önderliğin, bu eski hakim sınıflara dayanmaktan başka bir alternatifi kalmıyordu. Buna karşılık bu sınıflar da topraklarını Rum ve Ermenilere kaptırma korkusuyla Milli Mücadele'yi savunuyorlar, böylece cumhuriyetin de gönülsüz destekçisi haline geliyorlardı. Türkiye'nin modem tarihinde bir toprak devriminin yaşanmamış olmasının temel nedeni budur; yüzyılın geri kalan bölümü boyunca kent ile kır arasında muazzam bir eşitsiz gelişme yaşanmasına yol açacak olan da yine budur.
Sayfa 22 - 1. baskı - Mart 2004
1961 yılında bazı sendikacılar tarafından kurulan Türkiye İşçi Partisi, kısa bir süre sonra farklı kuşaklardan sosyalistleri ve ilerici Kürtleri saflarına kazanıyordu. 1965'te Türkiye tarihinde ilk kez sosyalist bir partinin 15 temsilcisi parlamentoya giriyordu. Bu andan itibaren TİP birkaç yıl boyunca Türkiye politikasının temel belirleyici güçlerinden biri olacaktı. Başta metal sektöründe olmak üzere bir dizi işletmede patlak veren bir grev dalgası sonucunda, 1967 yılında Türk-İş'ten kopan bazı sendikalar DİSK'i kuruyordu.
Sayfa 24 - 1. baskı - Mart 2004
1996-97 Susurluk olayı, 1999 depremi ve 2001 ekonomik krizi. Ama sendikal hareket de sol da, kitlelerde doğan büyük öfkeyi yükselen bir mücadeleye kanalize edecek cüreti ve mecali kendinde bulamamıştır. Bu dönemin burjuvazinin hareket alanını kısıtlayan bir ikinci gelişmesi elbette Kürt sorunu ve savaştır. Ekonomik düzeyde bunun anlamı, savaşın ekonominin ve devletin kaynaklarını devasa boyutlarda yutması olmuştur...
Sayfa 32 - 1. baskı - Mart 2004
Reklam
Psikolojik Karşı Savaş Stratejisi Hala Sürüyor
Ve nihayet Kürt mücadelesinin yükselişi tehlikeli boyutlara ulaşmış bulunmaktaydı. Üstelik bu yükseliş, daha öncekilerden (gerek cumhuriyet öncesi gerek sonrasında ortaya çıkmış bulunan tüm öteki Kürt isyanlarından) tamamen farklı dinamikler içeriyordu. Yarı feodal ilişkilerden kopmuş yoksul köylülük üzerinde yükselen yeni hareket, 70'lerdeki devrimci demokratizmden farklı bir siyasallaşma süreci başlatmıştı. Özellikle bu hareketin siyasal temsilcisi olan PKK, ulusal kimlik üzerinden bir ideolojik, kültürel ve politik mobilizasyon yaratmayı başarmıştı. Ayrıca Kürt mücadelesinin sınıf hareketine önemli girdiler sunma olasılığı da vardı. Hareketin mevcut önderlik kadroları ile işçi sınıfı ve sol arasındaki diyalog henüz yeterince güçlü olmasa da, ilerde bunun gerçekleşmeyeceğinin herhangi bir garantisi yoktu. Bu tehlikeler karşısında Özal iktidarı hiç zaman kaybetmeden iki cepheden taaruza geçti. İlkinde sınıf hareketini kontrol altına almak için milliyetçilik ve fundamentalizme dayanan ideolojik kuşatma, ikincisinde Kürt yükselişini bastırmak üzere militarist özde bir "düşük yoğunluklu çatışma" başlatıldı. İdeolojik taarruz, sınıfı etkisizleştirmekte başarılı oldu. Kenan Evren 12 Eylül'den önce, henüz Genelkurmay Başkanı iken, hükümete ve meclise bir Psikolojik Karşı Savaş Stratejisi önermişti. Bu yüzden toplum, topyekun bir Özel Savaş Harekatı olarak gerçekleşen darbeyle birlikte zaten açık bir savaş psikolojisiyle kuşatılmıştı.
Sayfa 85 - 1. baskı - Mart 2004
Ortadoğu Coğrafyasının Genetik Siyaseti: Kutuplaştırma
Gerek sınıf hareketi gerekse Kürt mücadelesi, toplumsal dinamizmi tamamen felç eden "zor" yöntemleriyle bastırılmaya çalışılmıştı. Özellikle Özal'ın toplumsal kutuplaşmaları kışkırtmaya dönük karşı-devrimci ideolojik kuşatma siyaseti, toplumsal gerilimi çok tırmandırmıştı. Bu koşullarda temsil yeteneğinden yoksun kalan siyasal iktidarların bir meşruiyet krizine sürüklenmesi kaçınılmazdı, nitekim öyle de oldu. Sonuç olarak ne askeri müdahale yöntemi ne de düşük yoğunluklu çatışma stratejileri, Türkiye kapitalizminin sorunlarını çözüp, krizi sonlandırabildi. Buna karşılık toplumsal maliyeti son derece yüksek oldu. Ekonomik politikalar toplumu yoksullaştırırken, siyasal ve ideolojik politikalar da siyasetin istikrarsızlık katsayısını çok yükseltti. Özellikle bağımlı sınıflar çok büyük bir diyet ödedi. Burjuva sınıfı da, özellikle uzun dönemli politik çıkarları açısından, kazandığından daha fazlasını kaybetti.
Sayfa 87 - 1. baskı - Mart 2004
1980'ler ve onu izleyen yıllarda Kemalizmin, özellikle Kürt hareketinin ve Siyasal İslam'ın rejime dönük muhalefeti nedeniyle önemli darbeler almış olması da, egemen sınıflar içindeki ideolojik ayrışmayı hızlandırdı. Ortak ideolojik paydadan yoksun kalan egemen sınıflar, ortaklaşa benimseyecekleri ve topluma sunabilecekleri yeni bir hegemonik proje de üretemediler. Sonunda geriye kala kala yoz bir "serbest piyasa ekonomisi" ve bireycilik ideolojisi ile dinci gericilik ve milliyetçiliğin kullanılması kaldı ki, bunlar da ideolojik krizi derinleştirmekten öteye gitmedi.
Sayfa 89 - 1. baskı - Mart 2004
Kürt mücadelesi şiddet politikalarıyla bastırılmaya çalışıldığından, askeri harcamalar çok artmıştı. Öyle ki kamu açıkları giderek büyüyor, dış borçlar hızla katlanıyordu. Bu koşullarda bütçe dengeleri her geçen gün daha çok bozuluyordu. Ayrıca hem savaş nedeniyle yapılan alımlar hem de turizm gelirlerindeki düşüşler yüzünden ciddi döviz kaybı yaşanıyordu. Ekonomi, ciddi bir enflasyonist etki altında durgunlukla yüz yüze bulunuyordu.
Sayfa 91 - 1. baskı - Mart 2004
Reklam
Türkiye ekonomisi, "kor ateş üzerinde dans eden kanadı kırık bir kuş" gibi ne uçabiliyordu, ne de ateş sönüyordu. Egemen sınıflar cephesinden kimse "elini ateşe sokmak" istemediğinden, yangını söndürmek için "kuşu" feda etmekten ya da ateşin üzerine kalın bir örtü örtmekten başka çare kalmamış gözüküyordu. Buna rağmen ateş kolay kolay sönecek gibi değildi. Çünkü savaş ekonomisi, yalnızca bütçe dengelerini değil, aynı zamanda toplumsal dengeleri de sarsmayı sürdürüyordu. Örneğin kendine özgü siyasallaşma dinamikleriyle yükselen Kürt mücadelesi. soruna "zor" dışı seçenekler üretemeyen düzen güçlerini ciddi bir "meşruiyet" bunalımına sürüklüyordu. Benzer biçimde 12 Eylül rejiminin bir karşıdevrim silahı olarak kullandığı din sömürüsünün namlusu da, giderek rejimin kendisine yöneliyordu. "Düşük yoğunluklu savaş" koşullarından ve uluslararası konjonktürden aldığı cesaretle siyasallaşan dinci gericilik, artık rejimden bağımsızlaşma yönünde ilerliyordu.
Sayfa 91 - 1. baskı - Mart 2004
Radikal Fundamentalist Örgütlenmeleri Yükselten 12 Eylül Rejimi
Osmanlı'dan beri çevrenin merkeze karşı kendini korumasının ve kimliğini kanıtlamasının en önemli kaynağını dinsel ideoloji oluşturuyordu. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında bu potansiyel bir süre bastırıldıysa da 1950'lerden sonraki siyasal gelişmeler onu yeniden canlandırmıştı. Dinsel ideolojiyi sınıf ve Kürt dinamiğine karşı bir dalgakıran olarak kullanan 12 Eylül rejimi, bu potansiyelin harekete geçmesinde önemli bir rol oynadı. Örneğin 80'lerde Kürtler ve Türkler rejim tarafından sistemli bir biçimde şeriatçı örgütlenmelere yöneltildi. Dinsel ideolojinin siyasallaşmasındaki bir başka önemli iç etken de, siyasal partiler arasındaki ideolojik farklılıkların silikleşmesi oldu. Bu gelişme, kimlik politikalarının geleneksel referansı olan dinsel ideolojinin kredisini büyük ölçüde artırmaktaydı.
Sayfa 92 - 1. baskı - Mart 2004
Dinin siyasallaşmasında, dış etkenlerin de önemli bir payı oldu. Örneğin emperyalizmin kapitalizmle barışık bir Yeşil Kuşak yaratma projesi Türkiye'yi de içine alıyordu. Başlangıçta Siyasal İslamcı'lığın denetimden çıkma potansiyelini öngöremeyen emperyalist güçler, Türkiye'yi bu konuda önemli bir laboratuvar olarak görmekteydi. Ancak Siyasal İslam'ın zamanla tüm dünyada yükselişe geçmesi ve pek çok yerde öngörülerin aksine rejimin kontrolü dışına çıkması durumu değiştirdi. Türkiye'de de özellikle 27 Mart 1994 yerel seçimleri ile Refah Partisi'nin birinci parti olarak çıktığı 24 Aralık 1995 genel seçimleri bu açıdan belirleyici oldu. Çünkü seçim sonuçları, dinci ve muhafazakar kesimlerin yanı sıra Kürtlerin ve varoşların önemli bir bölümünün de rejime muhalif akımlara yöneldiğini açıkça ortaya koydu.
Sayfa 92 - 1. baskı - Mart 2004
Dinci gericiliğin, burjuva toplumun modern-laik yaşam tarzı dışında kapitalist düzene gerçekte herhangi bir itirazı yoktu. Bu yüzdendir ki hemen her dönemde düzen güçlerinin gizli-doğal müttefiklerinden biri olarak görülmüştü. ... Modern-burjuva toplum kavrayışı laisizm ile sınırlı olan güçler, siyasal İslam'ın totaliter ideolojik, kültürel ve moral değerleri ile katı toplum kurallarından karşı-devrimci bir hareketin yükselebileceğini gördü.
Sayfa 92 - 1. baskı - Mart 2004
Siyasal İslam'ı Alternatif Olmaktan Çıkaran, Milliyetçiliğe Evrilmesiydi
Sınıf ve Kürt dinamiğini kontrol altına almakta güçlük çeken Seküler Kemalist egemen sınıf blokunun, karşılarındaki cephenin böylesine genişlemesinden rahatsızlık duyması doğaldı. Bir başka sorun da, dinsel temalar üzerinden yürüyen bir ideolojik hesaplaşmanın, egemen sınıfları bölme riski taşımasıydı. Nitekim ideolojik ayrımlar, daha sonra egemen sınıf dilimleri arasındaki çekişmelerin önemli bir boyutu haline geldi.
Sayfa 93 - 1. baskı - Mart 2004
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.