Cecil her yerdeydi. Kanepenin kabartılmış şiltelerinde, lavabonun beyazlığında, meyvelerin tadında, şarabın serinliğinde, her şeyde. O olmazsa, hiçbir şey olmazdı. Soluk alamaz, yemek yiyemez, uyuyamazdı. Boş bir masa, ezilmiş, pide gibi olmuş şilteler ve sessizlik olurdu. Ayrıca, küflenmiş yoğurtlar, ağzına kadar dolu küllükler, renksiz giysiler ve aşınmış topuklar, toz ve kokmayan parmaklar olurdu. Bardaklar, alçak masanın üstünde halka halka iz bırakır, ne tatlılar, ne de tuzlular olurdu.