Şeker hastalığının Alzheimer hastalığına yakalanma riskini iki
kat artırdığı göz önünde bulundurulduğunda bu tablo daha da
önem kazanmaktadır. Kan şekerindeki sorunların sadece başlangıç
evresinde olduğu “pre-diyabet” dönemi de beyin fonksiyonlarında
azalmaya ve beynin hafıza merkezinde küçülmeye neden olur. Her
iki durum da Alzheimer hastalığı için bağımsız birer risk
faktörüdür.
"Eğer bir simit, çörek, donut ya da kruvasan yedikten sonra kendinizi daha mutlu ve huzurlu hissediyorsanız hayal görmüyorsunuz ve yalnız değilsiniz. Glutenin midede çözülerek kan-beyin bariyerini aşabilen bir polipeptit karışımına dönüştüğünü 1970'lerin sonundan beri biliyoruz. Bu polipeptitler beyine girdikten sonra morfin reseptörlerine bağlanarak algısal bir sarhoşluk yaratırlar. Afyon içeren uyuşturucu maddeler de keyif verici ve bağımlık yaratan etkiyi göstermek için aynı reseptöre bağlanmaktadır."
"Ve eğer kronik baş ağrıları, depresyon, epilepsi ya da şiddetli duygu dalgalanmaları gibi beyinle ilgili farklı bir sorundan muzdaripseniz bunun da suçlusu DNA'nız değil. Suçlu, tükettiğiniz besinler."
Bizi diğer memelilerden ayıran en önemli özelliğimiz,
beynimizin büyüklüğünün bedenimizin geri kalanına oranıdır.
Örneğin bir filin beyni yedi buçuk kilogramlık ağırlığıyla bizim bir
kilo dört yüz gramlık beynimizin yanında ezici bir üstünlüğe
sahiptir. Fakat onun beyni vücut ağırlığının beş yüz ellide birine
denk gelirken bu oran insanda kırkta birdir. Bundan yola çıkarak
salt ağırlık üzerinden "beyin gücü” veya zekâ analizi
yapamayacağımız sonucuna varabiliriz. Beynin fonksiyon
kapasitesi açısından önemli olan, boyutunun bedenin tümüne
oranıdır.