Yok etmeye ant içmiş, kan emiciler tarafından yönetiliyordu devletler, krallıklar, imparatorluklar. Oysa tam tersi olmalıydı! Dünyayı yaratma içgüdüsüyle doğan sanatçılar yönetmeliydi. O vakit kanla beslenmezdi toprak.
Ey ism-i â’lâ Konstantiniyye!
Ey Dersaadet
Bezm-ü rezm yuvası
İlm ü ulemâ deryası
Kâlâ-yı maarif kuşanmış şehr-i muhteşem!
Yek-pare ilah var ki cihanda bilesin
O da iki kıtanın kesiştiği nadide topraklardır.
Ben ki yedi ceddi kutsanmış zat-ı şahane
Yaradan’a müşarik âşık-ı sadık…
*Ya yaratıcı sandıklarınız aslında yok ediciyse* Yasak elma'yı yeme cesaretini, Adem ve Havva'nın yüreğine serpen günahkar kimdir ? Ya da Kabil'i kardeş katline götüren günahın sebebi ve onun cennet bahçesinin doğusuna, Nod ülkesine hapsoluşunun nedeni nedir ? İşte bu soruların cevabı belki de sonsuzluğun içinde kayıp gidecek. Ama 'denge' ...
Yeryüzünde dengeleri sağlayan siyah ve beyaz, iyi ve kötü, yok eden ve var eden kavramlarının zıtlıklarında barınan ara kavramların gizemi, çözülmesi güç bir 'sır' olarak çıktı karşıma. Yeryüzünün eşsiz güzelliğini yaratan ve onu tamamlayan muazzam kudretin, denge unsurlarında var olan tezatlar, yok eden ruhlara karşı var eden ruhlar...
'Yok ediciler'e inat, var etmeye ant içmiş olan 'var edici' ruhların yaratmak uğruna verdiği kutsal mücadele, nihayet muazzam bir dünyanın kapılarını araladı zihnimde.