Tanrı`ya Şikayet

Refik Halid Karay

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hangi birini sayayım, munzırsınız vesselam. Allah insana "Bak!" Dedi; evvela başkasının elindeki ne, avucundakine, eşine ve malına göz koydu. "Ye!" Dedi; ilk önce komşusunun tavuğunu çalıp yuttu. "Bul!" Dedi; zehir buldu, barut buldu, bela buldu. "Yap!" Dedi; kargı yaptı, tüfek yaptı, top, tank, bomba yaptı, hepsinden fenası para yaptı.
Velev faydalı, velev değil, ben seni şimdiye kadar hiç taciz etmemiş ender kullarindanim. Düşünülürse rahmetini dilemeye, yarı boş duran keşkülümü göstermeye, "bir şuna bak, bir de bana!" Demeye çoktan hak kazanmıştım. Zira pek de ihsan ve iltifatina uğramış, sırtı okşanmış, kamburu sıvazlanmış, "tuttuğu altın olsun!" Tevcihini almış şansı açık ümmetinden değildim. Bana da "yürü ya kulum!" Demedin değil; ama ikbal ve servet semtini değil, idbar ve gurbet yolunu işaret buyurdun; sivrileceğime düzlüğe gittim; uçacağıma taban teptim; baş sedire kurulacağıma kapı dibine çömeldim; hayat sedirine uzanamadim, ancak bağdaş kurabildim. Ziyanı yok... Altima otomobil, motor, kızak çekmedin; şükür ki, ayağımda nasır çıkarmadın. Başıma taç giydirmedin, hamdolsun ki, boynuma da münasebetsiz bir şey, bir halka veya ilmik geçirmedin. Üstüme samur kürk giydirmedin, ama deli gömleği de lüzum görmedin. Sürdün, fakat süründürmedin; attın, fakat unuttutmadın; yaşlandırdin, fakat bunatmadın. Hamdolsun yine sana!
Reklam
Bilirim, bazı kulların seni fazla rahatsız ederler; fazla rahatsız etmek için camiler, kiliseler, havralar, "savma'a" lar, tekkeler, türbeler kurmuşlar; akıllarınca isteklerini kulağına duyurmak için minareler ve çan kuleleri, kürsüler ve minberler dikmişlerdir; hoşuna gitsin diye de rükulara, sücutlara varmışlar, haç çıkarmışlar, kurban kesmişler, adaklar adayıp oruca, perhize girmişlerdir. Bütün bunlar seni biteviye durup dinlenmeden taciz için tek başlarına o yerlere kapanmalar, ayağa kalkmalar, ilahi okuyup çalgı çalmalar acayip kıyafetlere bürünmeler, yabancı dilden anlaşılmaz sözlerle mırıldanmalar, bin türlü şekiller, sesler, hepsi bir kapıya çıkar; gözüne girip dünyayı yalancı cennette geçirmek, şayet ahirette de varsa ona ulaşmak; kısacası iki cihanda da aziz olmak...
Yıllardan beri diplomatlar iki kısım olup bir taraf "al­dattım, aldattın, aldattı, aldattık, aldattınız, aldattılar"; öbür taraf "aldandım, aldandın, aldandı, aldandık, aldandınız, al­dandılar..." şeklinde aldatmak ve aldanmak fiillerinin bütün sigalarını sayıp döküyorlar.
Sayfa 35
“Ey ulu Tanrım, diye içimden sızlandığım oluyor, artık yetmez mi, felah bulmayacaklarını anlamadın mı? Ya şu İsrafıl'e söyle, 'sûr’unu çalsın, topunun birden hakkın­dan gelelim; yahut azılı ve azınan yıldızlarından birine emir ver, yolundan şaşsın ve gelip hayırsız arzı tuzla buz ederek ibretialem için kırıntılarını göğün boşluklarına saçsın!”
Sayfa 119
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.