Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2015 Mayıs

#Tarih Dergi - Sayı 12

#Tarih Dergisi

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"Arap Baharı" ve kış
Tunus'ta başlayıp 2011'de altı Arap ülkesini etkileyen "devrim" süreçleri ABD ve bölgesel müttefikleri tarafından üç kategori içerisinde değerlendirildi. 1- Kriz yönetimi anlayışıyla kontrol altına alınması gereken devrimler: Tunus ve Mısır bu kategoride yer aldı. Üçer haftalık kitlesel gösterilerle cumhurbaşkanlarını koltuklarından eden Tunuslu ve Mısırlı "devrimcilerin" yeni siyasî süreçlerin eski rejimin adlî ve askerî bürokrasisi tarafından hazırlanmasına itiraz etmemesi bu "devrimlerin" kontrol altına alınmasını kolaylaştırdı. Nitekim 3 Temmuz 2013 darbesi ile Mısır'da, 27 Ekim 2014 seçimleri ile Tunus'ta eski sistem yeni aktörlerle güncellenmiş oldu. 2- Desteklenmesi gereken devrimler: Bu kategoride ABD ve bölgesel müttefikleri iyi ilişkilere sahip olmayan ülkeler yer aldı. Libya'da NATO müdahalesi ile Suriye'de ise "Suriye'nin Dostları" adını alan ABD liderliğindeki koalisyonun başlattığı vekâlet savaşı ile "devrim" gerçekleştirilmeye çalışıldı. 3- Engellenmesi gereken devrimler: Bu kategorideki Bahreyn ve Yemen'de öncü rol Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez İşbirliği Örgütü'ne düştü. Bahreyn'e askerî müdahalede bulunan Suudi Arabistan, Yemen'de ise Ali Abdullah Salih'i yetkilerini yardımcısı Abdurrabbih Mansur Hadi'ye bırakarak çekilmeye ikna etti; böylece Salih feda edilerek eski sistem korunmaya çalışıldı.
Balkan Harbi'nde beklenmedik hızla yaşanan yenilgiler ve şehrin Yunan kuvvetlerinin eline geçme tehlikesi karşısında Abdülhamit'in İstanbul'a geri getirilmesi söz konusu oldu. Savaş nedeniyle Selanik ile İstanbul arasında kara ve demiryolu kesilmişti. Güvenli deniz bağlantısı sağlayacak bir donanma da yoktu. Bunun üzerine Balkan Savaşı'nda tarafsız büyük devlet olan Almanya'dan yardım istendi ve Alman gemisi SMS Loreley 30 Ekim 1912 günü devrik padişahı Selanik'ten alıp, 2 Kasım'da ömrünün geri kalanını geçireceği İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'na bıraktı.
Sayfa 102Kitabı okudu
Reklam
Bu süreçten Osmanlılık da nasibini aldı tabii. Yavaş yavaş Osmanlıların o kadar da Türk, Türklerin o kadar da Müslüman olmadığına ilişkin emareler görülmeye başlandı. Padişahlar oğlancılık yapıyor, şeyhülislâmlar şarap içip şiir yazıyor, Sırplar, Hırvatlar, İtalyanlar sadrazam oluyordu. Elinde parası olan herkes faizcilik yapıyor, hızını alamayanlar nakit para vakfediyor, kadılarımız da Yahudilerin kendi aralarındaki davalara bakıyordu. Hayalî Doğu'yla birlikte hayalî İslâm ve hayalî Osmanlılık da battı. "Din kardeşlerimiz" Araplar, Arap dünyasının sömürgecilikle 16. yüzyılda tanıştığını söylüyorlardı. Albay Kaddafi, müzik festivaline Türk çalgıcılar davet ederken, "Caz orkestrası bile olabilir, yeter ki Osmanlı müziği olmasın" diyordu.
Uzun lafın kısası, tarih boyunca yalnızca Hıristiyanlık değil, herhangi bir din konusunda "Gerçek din bu değil" diyerek ortaya çıkanlar, sundukları yeni tanım ve tarif gerçekle ya da o dinin kökenleriyle alâkasız bile olsa, yeterince güçlü ve etkililerse tekliflerini kabul ettirebiliyorlar. Zaten bu teklifler de "Teklif var ısrar yok" şeklinde gelirse kimsenin aklında bile kalmıyor, ancak beraberinde ısrar ve zorunluluk olursa kendilerini kabul ettirebiliyorlar.
Sayfa 107Kitabı okudu
İlber Ortaylı ile yapılan söyleşiden
Kısacası bugünkü "Osmanlıcılık", her yönüyle kasabalıların kendilerine ulvî bir geçmiş yaratma arayışı. Tutmaz.
Pek de alışamadık
İnönü, 1945'te CHP yöneticilerine çok partili sisteme bir an önce geçilmesi gerektiğini söylemeye başlamıştı. Buna bazı yöneticilerin "Bizim memleket buna alışık değil. Seçime girersek birbirimizi kırarız, beceremeyiz" diye itiraz ettiği, Paşa'nın ise "Ben Harbiye'de okurken futbol Türkiye'ye daha yeni gelmişti. Maç yapardık. Daha maç bitmeden yenileceğini anlayan takım kayışlarını çıkarır öbürlerinin üzerine yürürdü. Bu, zamanla kayboldu. Demokrasi de böyle olacak, ilk zamanlar kayışları çekip birbirimize hücum edeceğiz, ama zamanla alışacağız" dediği anlatılır.
Reklam
Demokritos ve Hemşerileri; La Fontaine
Cahil halk kafası ne kötü şey! Ne saygısız, ne haksız yollara gider, Kendini bilmeden ne sersemlikler eder. Perdeli gözlerle bakar dünyaya, Kendi ölçüsüne sokar herkesi. Demokritos bu kafadan payını almış; Hemşerileri deliye çıkarmış adını. Zaten kim peygamber olmuş Kendi memleketinde?
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.