Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tasarım Felsefesi

İsmail Tunalı

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Ben'imizde bir tanrı kavramı buluyoruz; bu kavram bize duyularımızla kavradığımız nesnelerden gelemez. Çünkü Tanrı sonsuz, mükemmel ve mutlak gerçek varlıktır. Nesneler ise sonlu ve mükemmellikten yoksundur. Biz insanlar da sonlu ve mükemmellikten yoksun varlıklar olduğumuza göre, Tanrı kavramı ne nesnelerden ne de bizden doğmuştur. O hâlde Tanrı var olduğu için bizim ruhumuzda Tanrı kavramı bulunmaktadır. Benim ruhuma Tanrı kavramını koyan Tanrı'nın kendisidir.
DescartesKitabı okudu
Schopenhauer'ı bu açıdan yorumlarsak, onun dediği gibi, "Dünya benim tasarımımdır." (Die Welt ist meine Vorstellunt.) Buna göre tasarım, insanın nesnelerle kurduğu en temel iletişim kipidir (modus) modelidir.
Reklam
Doğda nasıl bir bilim, düşünce tasarım modelleri yoksa aynı şekilde bir tasarımsal eylem modeli de yoktur. İnsanın varlıkla iletişiminde bir başka tasarım modeli sanattır.
Bilim; düzenli, sistemli ve yöntemli bir bilgidir. İnsan, algılarının nesnelerle ilgi içine girdiği günden beri, nesneleri bilmek, aralarındaki ilgileri, olayları açıklamak ister. Bu istek ilkin dinsel nitelikte olur; ama insan, duyu verilerini ve algı içeriklerini giderek akılla temellendirerek bilime giden yolu açar. Bu yol insanlık tarihi boyunca gelişerek bilim çağına ulaşır. Bu süreç bilimin ve bilimsel düşüncenin evrim tarihidir.
Dönemsel mimari değişim
Grek düşüncesi, varlığın hiçlikten doğmadığını, ezelî ve ebedi olduğunu kabul eder. Doğayı ölümsüz, ahenkli ve güzel bir varlık olarak düşünür. Insan da doğayı tamamlayan bir öğedir. Bu Grek antropomorfizmi sanata ve mimarlığa da yansır. Örneğin Grek mimarisi, insan ölçülerine dayanan bir sanat olarak doğar. Ortaçağa gelince insan ile varlık arasındaki ilgi, tektanrılı dinlerin çizdiği epistemolojik tablo içinde tamamen değişir. Insan, işlediği günah nedeniyle bu aldatıcı dünyaya atılmıştır. Gerçek varlık yukarıda, Tanrı katındadır. Insana düşen görev, günahtan arınıp Tanrı katına yeniden ulaşmaktır. Bu amaçla Gotik katedrallerinin stalaktitli kuleleri gökyüzüne uzanır. Rönesans ile birlikte insan doğayı yine bir olarak keşfeder ve kendini bu ahenkli doğanın bir parçası gerçeklik olarak kavrar. "Yapı sanatı, doğa gerçekliğinden daha çok pay almak için mekân içinde yayılır ve doğa gerçekliğiyle uyumlu bir bütün oluşturur. Barok döneminde, insanın bir önceki dönemde kurduğu insan ve doğa arasındaki uyumlu ilgi bozulur ve onun yerine yeni bir hareket mekânı ve zamanda ritim yakalanır. Bunun sonucu olarak, resimde figürler koşmaya, mimaride de yapılar dönmeye başlar. Modern çağa gelindiğinde, insanın varlıkta değişmeyen bir öz arayışı içine girdiğini görürüz. Insan-doğa ilgisi yeni bir platforma taşınır. Bu platform matematiktir. Bilim ve felsefenin, aradıkları özü matematikte bulması gibi, mimari de aynı plat- form üzerinde aradığı özü küplerde bulur.
Biz Kentleri; Kentler Bizi Yapılandırır
(...) Insan kenti yaratmıştır; ama aynı kent, kendisini yaratan insana özgür bir varlık olarak yaşama olanağı vermemektedir.
Reklam
İnsan Neden Tekniğe İhtiyaç Duyar?
(...) Teknik,insan bedenine alternatif bir tasarım varlığıdır. Çünkü hayvanlarla karşılaştırıldığında insan bir yoksunluklar varlığıdır. Insanın ne aslanınki gibi güçlü pençesi, ne gergedanınki gibi boynuzları, ne de geyiğinki gibi hızlı koşan bacakları vardır. Insanın bu yoksunluklarla doğada kalması mümkün olmayabilir. Yaşamak ve işlerini görmek durumunda olan insan, sahip olmadığı özel bir takım organların eksikliğini gidermek amacıyla, "hazır olarak bulduğu doğal durumları" aklıyla değiştirmek zorundadır. Bu amaçla, doğal yetilerini güçlendiren ya da tamamlayan aletler geliştirir ve ancak bu sayede çevresine egemen olabilir.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.