Film izlemek yapılabilecek en güzel boş zaman geçirme eylemi olarak karşımızda. Kendimizden, yaşadığımız ândan, bulunduğumuz “maddi” dünyadan kaçabilmek için en doğru yer/zaman, filmlerle birlikte olduğumuz zamanmış gibi görünüyor. Oysa bu kaçma ve sığınma sürecinde acaba aslında ne kadar uzağa gidebiliyoruz? Hangi “büyük anlatı”larla ve söylemlerle aynı “gemide”yiz?
Tecavüz, eril söylemin popüler filmlerde sürekli üretilmesine yarayan en önemli anlatısal parçalardan biri. Kültürel, dini, yasak karşılıkları ve uygulamaları göz önüne alındığında tecüvüzün sadee bir kriminal olgu ya da dramatik bir bileşen olmaktan öte anlamlarını medya ve özellikle televizyon dizileri ve sinema filmlerinde aramak çok katmanlı bir yeniden üretim alanının da farkına varmak demek. Elinizdeki kitap, bu soruların peşine düşen, Türkiye’de bağımsız sinema üzerinden eril söylemin nasıl üretildiğini sorgulayan titiz bir çalışma. Ele aldığı örneklerde anlatının kmin bakış açısıyla aktarıldığına ve sinema diline dair ayrıntılara dikkat çeken yazar, filmlerde bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılan tecavüzü seyreden biz seyirciye de yeni sorumluluklar yüklüyor.