Bazı şeyleri çok fena kafaya takıyoruz, kendimizi çok üzüyoruz. Kötü yaşantılar hiç geçmeyecekmiş gibi geliyor insana. Zamanın orasına takılacağız zannediyoruz; halbuki insan her şeyi atlatıyor.
.
Ama herkes özgür olmadan kimse özgür olamıyor.
Bir yerde yaşayan bütün herkesin vicdanı rahat değilse, haksızlık ve mağduriyetin leş nefesi durmadan burunlara çarpıp mideleri bulandırıyorsa, mutluluk mümkün olmaz kimse için. Muafiyet de.
.
Özgürlük sence nasıl bir şey? Her şey bizi o kadar bağlıyor ki bazen kendimizi çok sıkışmış, kapatılmış, kımıldayamayacak hale gelmiş hissediyoruz.
Hiç irademiz kalmamış gibi. Ama ben anladım ki özgürlük sadece ve basitçe istediğin zaman bir kapıdan çıkıp gidebilmekmiş. Bizi bağlayan bütün o kaygılar, verdiğimiz tavizler, kendi irademizle isteklerimizden vazgeçmek bile özgürlükmüş.
Özgürlük, elini kolunu rahatça kıpırdatabilmekmiş, başını kaşıyabilmek.
..
Korku nasıl bir şey? ..
Bir an sonraki Ölümü haber veren bir şey.
...
Zamanda ölümün bir an öncesi mi? Yoksa gelecekteki bir sefaletin, bir yarı ölümün ısrarcı tahayyülü mü? Parasız kalmak, sevgilini kaybetmek, okulu bitirememek, hastalanmak, yaşlanmak, çirkinleşmek...
Kendi ölümsüzlüğü içinde bizim ölümsüzmüşüz gibi yaptığımız şeyleri hiç kaale almadan asırları deviriyor. Küçük hayatlarımız, hayallerimiz, ideallerimiz, mücadelelerimiz, refahımız, sefaletimiz, acılarımız, Ölümlerimiz ne umrunda.
.
Yalnızlık korkunç mu? Ne zaman korkunçlaşmış, binlerce, onbinlerce yıllık mazimizin neresinde?
Bu kelime ne zaman bu kadar ağırlaşmış?
Nelerle dolmuş? Hangi tehlikeler karşısında, hangi şideetten kaçmak için, hangi gaddarlığı savuşturmak için?
.