En Eski Teknenin Ölümü kitaplarını, en eski Teknenin Ölümü sözleri ve alıntılarını, en eski Teknenin Ölümü yazarlarını, en eski Teknenin Ölümü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte ortaya çıkardıkları Garip Akımı ile Türk şiirindeki yenilenmeyi başlatan Anday daha sonra Yunan Antik Çağından etkilenip kendine özgür felsefi bir şiir akımı yaratarak Garip Akımıyla yollarını ayırmıştır. Kolları Bağlı Odysseus bu akımın ilk örneklerindendir. Şiirlerinde güçlü imgeleriyle dikkat çeken dönemin en önemli şairlerinden olan Anday'ın bu kitabının son bölümlerinde antik çağın izlerini görmek mümkündür. Ben şahsen ilk okuduğum kitabı yanyanayı daha çok beğenmekle birlikte yine bu kitabında o ilk şiiri olan "Söz'ü" ve bazı şiirlerini çok beğendiğimi söylemek istiyorum. "Söz" şiirinde geçen şu iki mısra insanda nasıl büyük izler bırakabileceğini bu büyük şairin hemen her eserini okumak için ciddi nedendir.
Birdim iki oldum, iki iken bir
Ne yalnızken birim, ne de seninle iki.
Sonuç olarak M. Cevdet Anday'ı Cahit Sıtkı Tarancı kadar çok sevdim. Aynı güçlü imgelemleri görmek hissetmek benim için vazgeçilmez şairlerden olacağının habercisidir. Türk şiirinin önemli şahsiyetlerinden olan Anday'ın bütün eserlerini okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar :)
Teknenin ÖlümüMelih Cevdet Anday · Adam Yayınları · 19851,083 okunma
birdim iki oldum, iki iken bir
ne yalnızken birim, ne de seninle iki,
sevi de yalnızlık gibidir
var yok eder durur kişiyi
akşamları boru sesiyle gelir.
ben başka dünyadan
bu yaz ne de çok yağmur yağdı,
ben başka dünyadan geldim, bilemem.
bahçe ne kadar yanımızda,
ne kadar yakın karanfil tarlası!
bilgiyi araya gılgameş
gibi kuşkumun kuyusunda gizlenecek
şaşkın kuşların değil mi bu dünya,
başka kimin olabilir ki!
benim yabancılığım bitmeyecek.
ağaçlara ki hep omuzlarında
bilmediğimiz nice şeyi bilen suskun
göğü sonsuzluğun.
bu yaz ne de çok geyik geldi,
yağmurda şebboy kokluyorlar.
yalvacı birdir ateşin ve suyun,
boş koyların yalnız denizi
batan güneşin renginde taş arar,
bana yeryüzünün gizini açıklayan
o köpürmüş orman.
kayık
gözü kuşlarla oyaladık,
başka dünyaların ağaçlıkları,
vakitsiz rüzgarıdır artık
düşünceyi savunusuz bırakan.
yağmurlu bayırlar unutulmuyor
ve boşalmış parkın içindeki bakışma
sorudan soruya.
şaşkınlık, yalnız şaşkınlık,
yüzlerde okunanların eşyaya
vurması, saksılara ateş
dikilmiş gibi gözlerle yansır da
arkların uğultusunda güneş,
kana döndürür taşın toprağın rengini
kokuların zehri.
çoktan ölmüş bir kadın bu çağ,
eskimiş kıyıya vuran denizde
çiçeksiz bir sevda kayığı,
süslü bir at ıssız bir yerde,
ve can kulelerinin göğündeki kuşlar
rüzgarsız durmuşlar.
teknenin ölümü
Kara yakındı önce, hem çok yakın,
Elimi uzatsam tutardı.
Yıldızsız teknemdi inip çıkan gece,
Kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz...
Kara yakındı önce, hem çok yakın,
Denizleyin inip çıkan önümde
kıyıdan bir alkış sesi geldi,
ağaçların ordan, ta balkona,
odanın güneşli duvarına değin.
kalktım yürüdüm balkona,
beyaz bir gemi geçiyordu yakından,
mendil sallıyordu küpeştede biri
ağaçların altındaki kalabalığa.
iyi biliyorum, çocuktum o zaman.
insanlarsa evlerine çekilmişlerdi,
bomboştu denizin üstü ışıktan,
ağaçların altında kurumuş ağaçlar,
delik deşik bir sessizlik ve kum.
döndüm, içeri girdim gene,
altın kalay kakmalı aynaya baktım.
saçlarıma, sakallarıma baktım,
çürüyen gözlerime, fersiz dişlerime baktım,
güvercinler dolaşıyordu odada.