Bey korumaları, Börüler…
Çok sevdi bu adı. Hemen ardından başka bir soru düştü usuna.
“Kaç Börü uygun olur eksiksiz bir koruma için?”
….
“Buyruk için can verir mi?”
“Verir!”
“Atla deyince, okun önüne atlar mı?”
“Atlar…”
Yavaş yavaş kesinleşiyordu sayı.
“Kırk Börü… On sol yana, on sağ yana, on ardına ve on önüne…”
En doğrusu buydu. Beyden ve onun oğuşundan, hanımından, çocuklarından, çadırından sorumlu kırk yiğit.
Tuvu Bey, bir an gözlerini açıp baktı çevresine. Dumanı(Teoman Han) gördü.Sağ elini kaldırıp yaklaşmasını istedi. Eğildi Duman bey. Kulağını yaklaştırdı.
“ Torunum, torunumu bir kez daha görmek isterim!“
“Buyruk ulu atamın!”
Hemen koşturdu birilerini.40 gününün dolmasına bir gün kala, ulu atasını son kez görecek olan, ama bunu bilmesi mümkün olmayacak balayı getirdiler. Gözleri açıktı. Yaklaştırdılar. Tuvu Bey’in gözlerine baktı gülüyordu.
“Bahadır dedi, “bakışları tam bir bahadır gibi. Adını, Bahadır koydum!”
(Bahadır: Mete Han… Han olmadan önceki adı)