“Kişioğulları uçmağa varacaktır elbet
Kimse sonsuza kadar yaşamayacaktır.
Yaşayacak olan, yalnızca destanlardır…
Destanlaşmış yiğitleri yok etmek kimin haddine?”
Bir çağı kapanacak, yeni bir çağ açılacak…
Yeni destanlara gebe…
Benim soyumdan gelenler elbette kurduğum devleti daha ötelere taşıyacaklar.
Benimle başladı, benim soyundan gelenlerle sürecek.
Gök sonsuzluğunda sonsuz olacak varlığımız.
Yüce bir destanın yalnızca bir parçasıyım ben!
Ne mutlu…
Dönüş yolunda, yanında at süren yoldaşı Börübaşı Koru’ya döndü.
“Bu gidiş Hun devletine… Bu gidiş yeniden doğuşa… Ok yaydan çıkıp hedefine yöneldi artık Koru bey. Hedefi bulması gerek!” dedi.
Hedef belliydi.
Diz Çöktü. Nice derde, yorgunluğa dayanan dizleri taşıdığı yüke daha fazla dayanamamıştı.
“Ah!”
Öyle çaresiz anlar vardır ki, sözler yetmez anlatmaya.
Tuvu Bey, bir an gözlerini açıp baktı çevresine. Dumanı(Teoman Han) gördü.Sağ elini kaldırıp yaklaşmasını istedi. Eğildi Duman bey. Kulağını yaklaştırdı.
“ Torunum, torunumu bir kez daha görmek isterim!“
“Buyruk ulu atamın!”
Hemen koşturdu birilerini.40 gününün dolmasına bir gün kala, ulu atasını son kez görecek olan, ama bunu bilmesi mümkün olmayacak balayı getirdiler. Gözleri açıktı. Yaklaştırdılar. Tuvu Bey’in gözlerine baktı gülüyordu.
“Bahadır dedi, “bakışları tam bir bahadır gibi. Adını, Bahadır koydum!”
(Bahadır: Mete Han… Han olmadan önceki adı)