Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7

Ebu Mansur El Matüridi

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 Gönderileri

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 kitaplarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 sözleri ve alıntılarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 yazarlarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız." (İbrahim: 34) Bazıları şöyle dedi: Başa çıkamazsınız, yani şükrünü eda edemezsiniz, hatta şükrünü takdir edemezsiniz. Bazıları da şöyle dedi: O nimetleri sayamazsınız. İnsanla­rın en az nimete sahip olanı bile, şayet verilen o nimetleri saymaya; cevherinin ve suretinin güzelliğini, bünyesinin düzgünlüğünü, organlarının sağlıklı ve uyumlu oluşunu ve ayrıca ancak uzun zaman düşündükten sonra hatırlanabi­lecek olan nimetleri saymaya kalksa, buna gücü yetmez. Bazıları da şöyle söyledi: Onların iç yüzünü kavrayamaz, o nimetlerin bütününü ihata edemezsiniz.
Sayfa 533Kitabı okudu
"Allah'ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: Şüphesiz Allah size gerçek bir vâdde bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu; benim yaptığım size çağ­rıda bulunmaktan ibaretti; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın." (İbrahim: 22) Onlar ahirette yalan söyleyecekler ve dünyadaki halleri ile ilgili olarak ısrarla konuşmaya devam edecekler. Yahut bazı mazeretler ileri sürerek diyecekler ki: İblis bize galip ve üstün geldi, sanki o bizi görüyordu, fakat biz onu göremiyorduk; mağlup ve perişan olan kişi senin hükmüne göre kötülenmez ve cezalandırılmaz. Bu türlü asılsız şeyler ve ısrarlarla kendilerine mazeret arayacaklar ve İblis bizi saptırdı diyecekler. İşte o zaman İblis kalkar ve onlara der ki: Benim sizi zorlayacak gücüm yoktu, yani sizi mağlup edecek ve kahredecek bir güce sahip değildim, ben sadece davet ettim, siz de benim çağrıma uydunuz. Mağlup olmuş ve zorlanmış olarak değil, isteyerek uydunuz.
Sayfa 516Kitabı okudu
Reklam
"Yeryüzünde birbirine komşu parçalar, üzüm bağları, ekinler; sürgünlü, çatallı ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır; hepsi bir tek su ile sulanır. Böyle iken üründe bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan insanlar için ibretler vardır." (Rad: 4) Cenab-ı Hak bunları şunun için söylemektedir: Bütün yeryüzünün cevheri ve özü aynıdır, hepsi aynı su ile sulanmaktadır. Sonra oradan rengi, tadı, kokusu, lezzeti ve görüntüsü farklı ürünler çıkar; bu durum, onların kendiliğinden yetişmediği, sebeplerle oluş­madığı, aksine tek olan, müdebbir olan, Alim ve Hakim olan yüce Allah'ın lütfu ile meydana geldiği bilinsin diyedir. Çünkü onlar eğer kendiliğinden veya tabiatları gereği yahut sebepler sayesinde yetişmiş olsalardı, hepsinin kokusu, lezzeti, rengi ve tadı aynı olurdu. Söylediğimiz gibi onlar aynı renk, aynı tat ve aynı görüntüde olmayınca, tek olan, Alim ve lütufkar olan düzenleyici bir yöneticinin idaresi sayesinde yetiştiğine işaret eder.
Sayfa 415Kitabı okudu
Kullarının, kalpte Allah'ın kaderi inancı olmakla birlikte sebeplere sarılarak kulluk yapmalarını ister. Mesela rızkı ve ziraati insanların çalışarak elde edecekleri sebeplere bağladı.
Sayfa 339Kitabı okudu
"Fakat insanların çoğu bilmezler." (Yusuf: 40) Muhtemelen düşünmedikleri için bilmezler. Düşünmüyorlar, bu yüzden bilmiyorlar, eğer düşünüp tefekkür etselerdi bilirlerdi. Bu ilahi kelam, cahillikle yapılsa bile işlenen suça ceza vermenin gerekli olduğuna işaret eder. Çünkü Allah, bilmesi için insana gerekli imkanı verdi. Ona bilme imkanını verdiği için, cahil kalmakta mazereti yoktur.
Sayfa 336Kitabı okudu
"Kadın onu kesinlikle arzulamıştı; eğer Rabb'inin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadını arzulardı. İşte biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaş­tırmak için böyle yaptık." (Yusuf: 24) Bize göre ayet, farklı şekillerde açıklanabilir: Birincisi, kadın onu arzulamıştı ifadesi, kesin kararlı bir arzulama anlamına gelir. Yusuf da onu arzuladı mealindeki cümle ise, aklına geliveren bir arzulama anlamına gelir. Kulun kalbine geliveren bir duyguda hiçbir dahli yoktur, bundan dolayı da sorumlu tutulamaz. Bu, Hasan-ı Basri'nin sözüdür. İkincisi, Yusuf da onu arzulamıştı mealindeki cümle, sanki onu öldürmeyi arzulamış­tı manasına gelmektedir; onu öldürmeyi arzulayınca da, kadını öldürmenin helal olmadığına dair Rabb'inin uyarı ve işaretini gördü. Üçüncüsü, Hz. Yusuf'un onu arzulaması, Rabb'inin işaret ve ikazını görmeseydi şartına bağlanmaktadır. Yani Rabb'inin uyarı ve işaretini görmeseydi onu arzulayacaktı. Bazı müfessirler şöyle dedi: Hz. Yakub'un dudaklarını ısırdığını gördü. Bazıları da şöyle dedi: Hz. Yakup onun gözünde canlandırıldı ve onun parmağını ısırdığını gördü. Ayette zikredilen "burhan" kelimesinin asıl manası, kesin delildir; ancak o kesin delilin ne olduğunu biz bilmiyoruz. Onu en iyi Allah bilir.
Sayfa 318Kitabı okudu
Reklam
"Ey babamız! Biz yarış için uzaklaşmış, Yusuf'u da eşyamızın yanın­da bırakmıştık; onu kurt yemiş!" (Yusuf: 17) Şayet yaptıkları şey büyük günah idiyse, yine de imandan çıkmış sayılmazlar. Çünkü daha sonra onlardan peygamberler çıktı ve onlar iyi kimseler oldular. Bu söylediklerimiz, Mutezile'nin ileri sürmüş olduğu; büyük günah işleyen imandan çı­kar iddiasını geçersiz kılmaktadır. Aynı şekilde Hariciler'in iddiasını da çürütmektedir, onlar şöyle diyorlar: İnsan büyük veya küçük bir günah işlerse kafir ve müşrik olur. Bu aynı zamanda, bile bile yalan söyleyen veya verdiği sözde durmayan veya emanete ihanet edenin münafık olacağı fikrini de çürütmektedir. Çünkü Hz. Yusuf'un kardeşleri emanete ihanet etmişler, verdikleri sözde durmamışlar ve aynı zamanda yalan söylemişler, fakat münafık olmamışlardı.
Sayfa 309Kitabı okudu
"Onlara biz zulmetmedik; onlar kendi kendilerine zulmettiler." (Hud: 101) Zulüm, bir şeyi ait olduğundan başka bir yere koymak demektir. Cenab-ı Hak, azap etmekle onlara biz zulmetmedik buyuruyor, çünkü onlar yaptıkları şeylerle bunu hak ettiler, dolayısıyla biz azabı ait olduğu yerden başka bir yere koymadık. Aksine onlar kendilerini olmaları gereken yerden başka yerlere koydular, kendilerini kendi maliklerinden başkasına yönelttiler ve O'ndan başkasına kulluk yaptılar, bu ise zulümdür.
Sayfa 259Kitabı okudu
"Ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz!" (Hud: 91) Bu cümle iki şekilde anlaşı­labilir. Birincisi, sen bizim büyüklerimizden ve önderlerimizden değilsin, sen ancak orta tabakadan birisin. Peygamberler böyledirler, onlar dünya işlerinde toplumun büyüklerinden değil, toplumun ancak orta tabakasından gönderilmişlerdi. Onlara göre güçlü ve şerefli olan, dünyaya ve mala sahip olan kişidir. Serveti olmayan insan, onlara göre zayıf ve zavallıdır. Çünkü onlar dini tanı­mıyorlar, ahirete de inanmıyorlardı. Bundan dolayı böyle söylüyorlardı. İkin­cisi, sen şahsen güçlü ve atılgan biri değilsin. Onun, basiretinde ve şahsında zayıf biri olduğu söylenmişti. İşte o insanların Hz. Şuayb'a zayıf demeleri, bu iki sebeptendi.
Sayfa 249Kitabı okudu
"Elçiler İbrahim'e selam vermişlerdi. O da 'selam' dedi." (Hud: 69) Bu ayet, selamın dünya ve ahirette nebilerin, resullerin ve meleklerin sünneti olduğuna işaret eder. Selam sadece bu ümmete mahsus değildir, aksine geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin de sünnetidir. Aynı zamanda cennet ehlinin de selamlaşma şeklidir.
Sayfa 224Kitabı okudu
Reklam
"Haydi hepiniz bana tuzak kurun, bana aman vermeyin!" (Hud: 55) Hud aleyhisselam diyor ki: Siz ve tanrılarınız hep birlikte yapacağınızı yapın, beni delirtecekleri ve aklımı alacakları iddianızı uygulayın! Bana aman vermeyin! Yani bana mühlet tanımayın! Bu, nübüvvetin en şiddetli ayetlerinden biridir. Çünkü Hud aleyhisselam onların içinde tek başına iken kendilerine bunları söylüyordu. Hud aleyhisselam bu sözleri Allah'ın kudretine güvenerek, O'na itimat ederek ve O'nun yardımını umarak söylüyordu, yoksa düşmanlarının arasında bulunan bir kimse böyle bir sözü söylemeye cüret edemezdi.
Sayfa 211Kitabı okudu
"Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başkası artık inanmayacak. Sakın onların yaptıklarına üzülme!" (Hud: 36) Nuh aleyhisselam, kavminin iman edeceği ümidini taşıdığı sürece, asla onların helaki için beddua etmedi. Bu ümidi tamamen kaybolunca, o zaman onların helaki için beddua etti. Aynı şekilde diğer nebilere ve resullere de kendi kavimlerinin helaki için beddua etmelerine ve onların iman edecekleri ve dini kabul edecekleri ümidini taşıdıkları sürece aralarından ayrılmalarına izin verilmemişti. Ümitlerini kestiklerinde, iman edeceklerine dair beklentileri tamamen sona erdiğin­de ise, onların helaki için beddua etmelerine ve aralarından çıkmalarına izin verilmişti. İşte bundan dolayı Hz. Yunus, kendisine izin verilmeden kavminin arasından ayrıldığı için azarlanmıştı.
Sayfa 189Kitabı okudu
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.